Bülent Şık: “Çocukların sağlıklı beslenme imkanına kavuşmasını sağlamak bir tercih değil mecburiyet”

Ekonomik krizin etkisiyle artan yoksulluk ve gıda krizi en fazla çocukları etkiliyor. Siyasal iktidarın bu sorunu dikkate alan sosyal politikalar geliştirmekten uzak durduğu şartlarda, yerel yönetimlerin çocukları ve anneleri yoksulluğun etkilerinden korumayı hedefleyen projeleri daha da önem kazanıyor. Son olarak Efes Selçuk Belediyesi “Çocuklar İçin Gıda Dayanışması” projesini başlattı. Bu projenin şekillenmesine katkıda bulunan gıda mühendisi ve akademisyen Bülent Şık’ın proje tanıtım toplantısında yaptığı ve çocuklar için yetersiz beslenme sorununun değişik boyutlarına işaret eden konuşmasından bazı notları paylaşmayı önemli buluyoruz.

Türkiye’de çocukları önemseyen bir toplum değiliz. Önce bunu bir değerlendirme olarak bir köşeye koymamız gerekiyor. Çocukların eğitim sorunlarını çok konuşan, eğitimde şu kadar çocuk sıfır çekti diye dert edinen, eğitimle ilgili uluslararası birtakım değerlendirmelerde çocuklarımızın başarısının düşüklüğünden yakınan değerlendirmeleri sıkça duyarız.

Ama eğitim sorunlarının çocukların sağlık meselelerinin önüne geçmesi gerçekten bana çok tuhaf geliyor. Çocukların hep çok önemli olduğunu söylesek de çocukların sağlığı konusunda bu hassasiyeti gösteriyor değiliz.

Çocukluk çağında sağlıklı bir çevrede büyümenin, sağlıklı beslenme imkanlarına kavuşmanın ne kadar kıymetli olduğuyla ilgili çok çeşitli açılardan gelen akademik bilgilere sahibiz.

Çevre kirliliği, iklim krizi gibi büyük meselelerin odak noktası yani en fazla zarar verdiği kesim çocuklar. Özellikle beş yaş altı çocuklar, anne karnındaki dönem de dahil buna. Çünkü çocukların metabolizması biz yetişkinlerden farklı çalışıyor. Çok sayıda faktör açısından farklı. Mesela toksik maddeleri biz yetişkinler daha kolay vücuttan atıyoruz, onlar atamıyor, daha uzun süre maruz kalıyor.

İki yaş altı bir çocuk yetişkine kıyasla iki kat daha fazla soluk alıp verir. Yani havadaki kimyasal kirleticilere daha fazla maruz kalır.

Biz yetişkinler için sağlıksız beslenmenin sonuçları birtakım enfeksiyon hastalıklarına yatkınlıktır. Çocuklar için ise zihinsel gelişimin kalıcı olarak gerilemesidir.

Dolayısıyla hem fiziksel hem zihinsel sağlığı korumak için çocukların sağlıklı beslenme imkanına kavuşmasını sağlamak bir tercih değil mecburiyettir. Bunu bir tercih noktasından tartışmamalıyız. Bir sürü işin arasında bir tanesiymiş gibi, buna bütçe ayırıp ayırmamayı tartışmamalıyız. Kesinlikle ve öncelikli olarak yapılması gereken bir mesele olarak görmeliyiz.

Türkiye iklim değişikliğinden en ağır etkilenen ülkelerin başında geliyor. Önümüzdeki yıllarda bu daha da kötüleşecek. Çocukların yaşayacağı sağlık sorunlarının hem iklim değişikliği hem kimyasal kirlilik ve ağır çevresel tahribatlara bağlı olarak yetişkinlere kıyasla çok daha fazla olacağı bir somut bilimsel bilgidir. Şu anda dahi dünya genelinde iklim değişikliği kaynaklı bir takım olumsuz olayların yüzde 88’i beş yaş altı çocukları etkiliyor nüfus olarak. Bu bizim ülkemizde de böyle. Yani biz bunlardan ayrı bir yerde durmuyoruz. Özellikle son bir yıla ağır bir şekilde damgasını vuran gıda krizi, gıda fiyatlarındaki üç kat, dört kat artışların en geniş etkilediği kesim çocuklar. Ve biz çocuk nesli gerçekten kaybetmek üzereyiz.

Anne karnından başlayarak hayatın ilk bin günü, çocuk sağlığı açısından inanılmaz kritik önemde. Bu dönemdeki sağlıksız beslenmenin yarattığı hasar hayat boyu kalıcı. Bu çok açık bir bilgi. Dahası çevresel birtakım kirleticilere, toksik maddelere maruz kalmanın yarattığı hasar da kesinlikle uzun vadede hayat boyu kalıcı. İşin kritik tarafı şu çevresel kimyasallara, toksik maddelere karşı, çocukların mücadele etmesi, vücut sistemlerinin, metabolik sistemlerinin buna yanıt üretmesi, o sorunlarla baş etmesi sağlıklı beslenmeye çok bağlı. Yani sağlıklı beslenememe oradaki hasarı da artırıyor.

Dolayısıyla çocuk sağlığını korumayı ilke edinen bir siyasal bakış açısına Türkiye’nin çok ihtiyacı var. Çocuklarla ilgili sağlıklı beslenme, sağlıklı bir hayata sahip olmayla ilgili her türlü kamusal politikayı bizim şiddetli bir şekilde konuşmamız, önceliklendirmemiz gerekiyor.

Mevcut gıda krizinin önümüzdeki yıllarda süreceğine ilişkin de çok sayıda tahmin var. Siyasal iktidarın bu konuya çözüm sağlayacak bir yaklaşımı yok, bu konudaki yasa tekliflerini reddediyor. O yüzden yerel yönetimlerin ürettiği bu tip yanıtları çok kıymetli buluyorum. Yerel yönetimlerin, meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin bu konuyu sahipsiz bırakmaması gerektiğini düşünüyor ve bu yöndeki çabaları çok önemsiyorum.

Bu bir hak mücadelesi aynı zamanda. Yani bir toplumda her zaman için yoksul, güvencesiz kesimler olacaktır. Bu güvencesiz ve yoksul kesimlere ne kadar el uzatabildiğimiz, onlarla ne kadar dayanışabildiğimiz, kanaatimce bir toplum olmanın en kritik özelliğidir ve bu özelliği öne çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Bu çalışmaların devamlılığının sağlanmasını çok önemsiyorum.

Bu yıl önümüzdeki bu sorun daha da kötüye gidecek. Bir ön bilgi olsun, mevcut şartlarda, okul çağı çocuklarında yetersiz beslenme ve açlık sorunu yaşayan kesim aşağı yukarı yüzde 44 olarak tahmin ediliyor. Bu çok yüksek bir oran. Velhasıl bu yangına, bu soruna ne kadar çare üretilebilirsek o kadar kıymetli ve ben emeği geçenlere çok çok teşekkür ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir