Doç. Dr. Murat Kılıç: Su kaynaklarımızı korumak için tarımda etkin ve bilinçli sulama

Doç. Dr. Murat Kılıç ile Ziraat Fakültesi bahçesinde söyleştik.

Doç. Dr. Murat Kılıç Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü’nde öğretim görevlisi. Kuyu Kurumadan su çalıştaylarının Seferihisar, Efes Selçuk ve Ödemiş buluşmalarına katılarak kendi alanından kıymetli bilgiler paylaşan Murat Kılıç’a su kaynaklarımızı korumak için doğru tarımsal sulamayı sorduk…

– Ülkemizin su kaynakları deyince şarıl şarıl akıp bereketli topraklarımızı sulayan nehirlerimizin anlatıldığı ilkokul bilgilerim geliyor aklıma. Böyle mi?..

– Doç. Dr. Murat Kılıç: Öyleyse bile bu çok eskide kaldı. Yaygın kanaatin aksine biz su zengini bir ülke değiliz. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1300 metreküp civarında. Dolayısıyla biz su kısıtı yaşayan, su stresi yaşayan ülkeler arasındayız. 2000 yılında bu rakam 1652 metreküpmüş. Yani yıldan yıla azalıyor. Gelecekte su fakiri ülkeler arasında girmemiz dahi söz konusu olabilir.

– Nasıl kullanıyoruz suyumuzu?

– Suyumuzun %16’sını evsel kullanımda, %11’ini sanayide, %73’ünü tarımda kullanıyoruz. Bu nedenle başta tarımsal üretim olmak üzere bu kaynağımızın kıymetini bilmek zorundayız. Zaman bizim bu kaynakları çok daha hassas bir şekilde kullanmamız ve değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor. Çünkü bizim açımızdan küresel iklim değişimi su kaynaklarını olumsuz yönde etkileyen bir durum. Bu nedenle bu kısıtlı kaynağımızı mümkün olan en etkili şekilde kullanma durumunda olmalıyız.

– Daha az su kullanarak tarım yapmak mümkün değil mi?

– Susuz tarım yöntemleri de var, zorunlu olduğu noktada bunlar da denenebilir ama yapılan denemeler göstermiştir ki, susuz tarımda aynı verimi elde edemiyoruz. Sulu tarım %40 oranında bir verim artışı sağlıyor. Dolayısıyla tarımda su kullanmalıyız ama bu suyu etkin bir şekilde kullanmak zorundayız.

– Biz etkin kullanamıyor muyuz?

– Önce şu tanımlamayı yapalım. Sulama nedir? Optimum bitki gelişimi için gerekli olan ancak doğal yollarla karşılanamayan suyun uygun zaman ve miktarda bitkinin kök bölgesine verilmesidir. Bunu doğru zamanda ve doğru miktarda yapmak zorundasınız.

Bizde sulama randımanı maalesef düşüktür. Burada sulama randımanı dediğimiz kavramı da açıklamak gerekiyor. Sizin uygulamış olduğunuz su miktarının yüzde kaçı kök bölgesinde depolanabiliyor, işte sulama randımanı bunu ifade eder. Biz bunu iletim ve uygulama randımanı diye ikiye ayırıyoruz. “Su iletim randımanı” dediğimiz ölçü, suyun kaynaktan alınıp üreticinin tarlasının başına gelinceye kadarki kullanımındaki verimi gösteriyor. Su kaynaktan çıkıp üreticinin tarlasının başına gelinceye kadar yüzde kaçı kayboldu, yüzde kaçı buraya iletilebildi?

Daha sonraki aşama ise “su uygulama randımanı”. Yani üreticinin tarlasının başına gelen suyun yüzde kaçı bitkinin kök bölgesinde bilinçli bir şekilde depolanabiliyor; ne kadarı aşırı sulama uygulamalarından dolayı yüzey akışıyla ya da derine sızımla uzaklaşıyor, kayıplar meydana geliyor? Bizim için önemli olan da bu nihai sonuçtur, suyun ne kadarını kök bölgesinde depolayabildiğimiz, bitkinin bundan ne kadar yararlanabildiğidir. İşte iletim randımanıyla su uygulama randımanının çarpımı, bizim “sulama randımanı” dediğimiz ölçüyü ortaya çıkarıyor.

– Bizde bu randıman neden düşük?

– Temel olarak uygulanan yöntemle ilgili. İki tip sulama yöntemi var; yüzey sulama ve basınçlı sulama. Yüzey sulama yöntemleri bizde daha yaygındır. Üreticimizin geleneksel olarak kullandığı karık sulama, tava, uzun tava, salma sulama gibi değişik biçimleri var bunun. Bir de “basınçlı sulama sistemleri” var; damla sulama, yağmurlama gibi… Bu iki sistem arasında, “sulama randımanı” dediğimiz, suyun ne kadar etkin kullanıldığını gösteren ölçü bakımından çok çarpıcı bir fark var.

Yanlış sulama

Doğru uygulanan bir basınçlı sulama sisteminde randıman oldukça yüksektir, yüzde 85-90’ları bulur. Yüzey sulamada ise %50’nin altına düşer hatta 35-40’lardadır. Yani toprağa ulaştırmaya çalıştığınız 100 metreküp suyun ancak 35-40 metreküpü bitkinin köklerine ulaşır. Geri kalanı yok olup gider. Bizim ülkemizde maalesef yaklaşık %80 oranında yüzey sulama yöntemleri yani randımanı düşük yöntemler kullanılıyor. Gerek kullandığımız sulama sistemleri gerekse bilinçsiz sulama uygulamaları nedeniyle maalesef suyumuzun çoğunluğunu kaybediyoruz.

– Yani çok su kullanıyoruz ama aslında bunun az bir miktarından faydalanıyoruz…

– Doğru. Ayrıca şunu da eklemek lazım, fazla su kullanmamızın israf dışında sakıncaları var. Yani suyun fazlası da zarar azı da… Susuz tarımda verim daha düşük olabiliyor, suyu gereğinden az kullanırsak beklediğimiz verimi alamayabiliyoruz. Ama fazla su uyguladığınızda da verim düşüyor, gelir düşüyor, pek çok başka sorun ortaya çıkıyor.

– Ne gibi sorunlar?

– Örneğin suyu yoğun olarak kullandığımızda yer altındaki su kaynaklarımızı beslenme hızından daha hızlı bir şekilde tüketiyoruz. İç Anadolu’da Konya Ovası gibi… Buralarda yer altı suyunun aşırı çekimi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanıyor, obruklar oluşuyor.

Doğru sulama

Çok fazla kuyunun açılmasıyla yer altı sularının aşırı kullanımından dolayı su seviyesi çok daha derinlere inmesi, hem zaman içerisinde rezerv su kaynaklarımızın ciddi biçimde azaldığını açıkça gösteriyor. Hem de yer altı sularının azalması o bölgelerde boşalmalara sebep oluyor ve daha önce suyla dolu olan o galeriler boş hale geldiğinde obruklar, çökmeler meydana geliyor. Bu çökmelerin nerede, ne zaman meydana geleceğini, aynen deprem felaketinde olduğu gibi, tam olarak öngöremiyoruz.

Başka sorunlar da var. Salma sulamada su doğrudan araziye salınır ve bu hem derine sızım olarak hem de yüzey akış ile çok ciddi su kayıplarına sebep olur. Taban suyu seviyesinde yükselmelere sebep olabilir. Bu da suyun bitki kök bölgesine kadar ulaşmasına ve boğulmalara neden olur. Her yönden zararları vardır.

– Bunu biraz açar mısınız?

– “Derine sızım” dediğimiz suyun bitkinin kök bölgesinin altına inmesidir. Suyla beraber bitkinin kök bölgelerindeki besin maddeleri yıkanarak aşağıya kayar. Aynı zamanda yine aşırı su uygulamalarıyla, arazinin eğim durumuna da bağlı olarak yüzey akışlar meydana gelebiliyor. Dolayısıyla tuzlanmalara sebep oluyor. Toprakta çoraklaşmaya neden olabiliyor.

Aşırı sulama sonucunda taban suyu seviyesi bitki kök bölgesine doğru biraz daha yükseltmiş oluyorsunuz. Bir de kapiler hareket dediğimiz, suyun toprak profili içerisinde kılcal borulardan yukarıya doğru bir hareketi söz konusu. Tabii bu esnada tuz mineralleri de yukarı doğru hareket ettiği zaman üst kısımdaki su buharlaşıyor, alt kısımda toprakta kalan ve bitkinin kök bölgesinde kalan tuz mineraller orada kalıyor. Biraz teknik bir açıklama olacak ama osmotik basınç dediğimiz olay gerçekleşiyor burada. Toprakta su olsa bile orada bulunan tuz suyu tutuyor ve bitki su olduğu halde tuzlanma nedeniyle suyu alamıyor. Bunun en vahim örneklerinden biri GAP’tır. Pek çok alan bu aşırı ve bilinçsiz su kullanımı nedeniyle çoraklaşmıştır, tuzluluk meydana gelmiştir. Sonrasında bunun ıslah edilmesi hem maddi olarak hem zaman olarak daha zor bir aşamadır.

Bu çok çarpıcı bir örnektir; su var, bir sistem var ama bunları doğru bir şekilde, bilinçli bir şekilde kullanamadığınızda hem ürününüzü kaybediyorsunuz hem toprağınızı kaybediyorsunuz. Bir de üstüne, durumu düzeltmek için ayrıca seferber olmanız, kaynak aktarmanız gerekiyor. Dolayısıyla ilk geldiğimiz noktaya dönüyoruz. Kaynaklarımızı bilinçli bir şekilde kullanabilmek bizim için esas noktayı teşkil ediyor.

– Tarımda bilinçli su kullanımının esasları ne peki?

– Şu sorunun cevabını doğru bir şekilde belirlemek gerekiyor. Havza bazında su kaynaklarımız belli. Buna uygun bir bitki deseni için, bu bitkilerin sulama suyu ihtiyaçlarına uygun olarak elimizde bulunan çeşitli su kaynaklarımızdan optimum şekilde nasıl yararlanabiliriz? Bu soruyu sezgisel olarak hemen cevaplayabilmemiz mümkün değildir. Havza bazında ciddi bir hesaplama ve bilim gerekir. Yer altı suyundan emniyetli bir şekilde çekebileceğimiz bir miktar var. Nehirden alıp sulama amaçlı kullanabileceğimiz belli bir miktar var. Su toplama yapılarından, barajlardan, göletlerden alabileceğimiz belli bir miktar var. Doğal yağışlar var. İşte bizim bu noktada devreye girip şunu belirlememiz gerekiyor: Ben bu bitki desenine uygun olarak hangi gelişme evresinde hangi su kaynağından, ne miktarda almalıyım ve bunları kombine etmeliyim ki, suyu en düşük maliyetle kullanabileyim, en az kayıpla kullanabileyim ve optimum verimi elde edeyim. Burada maksimum su kullanımı demiyorum. Sürdürülebilir, geleceği öngören, diğer sektörlerin de ihtiyaçlarını hesaba katan entegre bir planlama gerekiyor. Çok temel bir nokta da, bu planlamanın doğal su kaynaklarından beslenen ekosistemi, oradaki canlılığı gözeten bir şekilde yapılmasıdır.

Dolayısıyla tüm bunları planlamamız gerekir ve bu da sezgisel olarak yapamayacağımız bir şey. Burada kesinlikle bunu bilimsel olarak planlayarak uygulamak zorundayız. Aksi halde az önce belirttiğimiz sorunları maalesef yaşamak zorunda kalabiliriz.

– Hangi adımlar atılmalı bilinçli bir su kullanımına geçiş için?

Tarımsal sulama açısından baktığımızda sulama programlarının oluşturulması, üreticinin, çiftçinin bilinçli bir şekilde suyu kullanması, basınçlı sulama sistemlerine geçişin sağlanması, ölçülü bir su dağıtımının gerçekleşmesi için çiftçinin kullandığı su miktarının makul biçimde fiyatlandırılması gibi adımlar ön plana çıkacaktır. Tarımsal amaçlı su ve enerji kullanımının ücretlendirilmesinde çiftçinin ekonomik ve sosyal durumu dikkate alınmalıdır. Bilinçli ve etkin kullanım için üreticilere yönelik eğitim ve yayın çalışmalarına dikkat edilmelidir. Üreticilerin uygulayacağı sulama suyu miktarının ve zamanın belirlenmesinde iklim, bitki, toprak özellikleri doğrudan doğruya dikkate alınmak zorundadır. Böylece su kaynağı kısıtlı olan bölgelerde bunların korunmasına yönelik destek sağlanmış olacaktır.

Sonuç olarak bunların bütünleşik bir şekilde ele alınması önemli. Küresel iklim değişimlerini ve su kaynaklarının miktarındaki azalmayı düşünerek, aleyhimize işleyen zamanı nasıl yavaşlatabiliriz, nasıl bunu en az zararla, bir krize dönüştürmeden atlatabiliriz, bu sorunun cevabını hep birlikte vermek zorundayız.

Bu ne çiftçinin ne kurumların ne de başka birimlerin tek başına çözebileceği bir sorun değil. Hep birlikte bilinçli bir şekilde, koordine bir şekilde hareket ederek çözülmesi gereken bir olaydır diye düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir