Modaya uymanın ağır bedeli

Türkiye’de son yıllardaki ekonomik kriz ve enflasyonun hızla artışı ülkede herkesi olumsuz etkiliyor, özellikle çoğunluğu oluşturan dar gelirlileri… Tasarruf için siyasilerin birbirinden ilginç önerileri var. Geçenlerde sosyal medyada ses getiren “kasaptan 100 TL’lik et almak yerine kuzu kestirin” önerisi her yönüyle çok trajikti. Pandemi ve pek çok ülkede kötü yönetimler dünyada sosyal ve ekonomik krizleri artırdı. Bir süre sonra bir kısmı düzelecek, bazı ülkeler görece istikrara kavuşacak ve belki bazıları “artık büyümeyelim” diyecek, kendi kendine yeten ekonomi modelleri gelişecek. Hep olumsuz şeyler olmayacak dünyada ama iklim krizi devam edecek, çok uzun zaman…

Krizlerin olmayacağı bir dünya pek mümkün görünmüyor çünkü insan türünün doğası pek değişmiyor: yok ediyor, bozuyor, düzeltmeye çalışıyor, bazen başarılı oluyor, bazen olamıyor. Dengede kalmak ve daha iyiye gitmek bir ideal. “Daha iyi” ise göreceli. Daha çok üretmek iyi mi? Daha çok kıyafetimizin olması iyi mi? Daha büyük ekonomiler iyi mi? Büyürken ne gibi ağır bedeller ödeniyor?

Sanayi devrimi sonrası pompalanan sürekli büyüme ve daha çok üretime dayalı düşünceler değişmek zorunda, yoksa dünya geri dönüşü olmayan bir evreye doğru sürükleniyor. Tasarruf yapmalıyız ama ekonomimiz bozuk olduğundan değil dünyada insan türü de dahil olmak üzere her türlü canlı türünün devamı için.

Birleşmiş Milletler’in 2019 yılına ait İklim ve Çevre Raporuna göre bir insan yedi yıl süresince ortalama 7500 litre su içmekte. Sadece bir kot pantolon üretimi için harcanan su miktarı da aynı. Bir pamuklu tişört için ise yaklaşık 2500 litre su gerekiyor. Yani kot pantolon hesabıyla oranlarsak bir tişört için bir insanın 2-3 yıllık içme suyu miktarı kadar suya ihtiyaç var. Bu kadar fazla doğal kaynak tüketiliyorsa, bu kadar fazla giyecek üretilmesini, satılmasını ve alınmasını hep normal mi karşılayacağız?

Aynı rapora göre her yıl 5 milyon insanın ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar su (93 milyar m3) moda endüstrisi tarafından kullanılıyor. Sonrası daha fena. Bu üretimin sonunda her yıl üç milyon varili petrole eşdeğer olan yaklaşık yarım milyon ton sentetik elyaf (mikrofiber) denizlere, okyanuslara atılıyor.

Moda ve tekstil sektörü başta su olmak üzere doğal kaynakları kirleterek ve tüketerek büyüyor.

Moda endüstrisi su tüketimi, karbondioksit emisyonları, tekstil atıklar dışında kimyasalların kullanımı ile sadece çevreyi kirletmekle kalmıyor. Daha üretim aşamasında çalışanların sağlık sorunları yaşamasına da neden oluyor. Örneğin bazı tekstil ürünlerinde kilo başına 400 gramdan fazla kimyasal kullanılıyor. Özellikle kimyasal boyalar yüzünden milyonlarca çalışan akciğer, solunum hastalıkları ve alerji olmak üzere çeşitli hastalıklara maruz kalıyor ve hatta hayatlarını kaybediyor.

Tekstil sektörü yok ederek büyüyor

Birleşmiş Milletler’in 2019 raporunda, küresel giyim üretiminin 2000-2014 yılı arasında ikiye katlandığı, tekstil sektörünün küresel su israfının yüzde 20’sinden sorumlu olduğu belirtiliyor. Dünyada giyim sanayi ve hızlı modanın hâlâ Çin, Hindistan, Bangladeş gibi ülkelerdeki ucuz iş gücüne dayanması ve hep ilerleyen teknolojiler yüzünden üretim katlanarak artıyor. O kadar fazla üretim var ki var olanları geri ve ileri dönüşüm ile yeniden kullanmak, bunları takas etmek, ikinci el mağaza ve pazarları, vintage butikleri, internet üzerinden ikinci el satış siteleri ile uğraşmak dahi çoğu kişi için vakit kaybı… Çünkü o kadar çok ve her keseye uygun ürün var ki internet üzerinden aynı ürünü beş farklı siteden beş farklı fiyata alabiliyorsunuz. Hızlı ve çok üretiyor, hızlı tüketiyor, dünyayı hızla kirletiyor ve doğal kaynakları yok ediyoruz.

Moda öyle bir şey ki modaya karşı çıkmak bile moda olabiliyor. Doğal kaynakları tüketmekte ve dünyayı kirletmekte epey başarılı sektörlerinden biri olan modaya karşı duruş, yine moda sektörü içinden gelişebiliyor. Büyük markalar organik ürünler tercih etmeye başlıyor. Geri dönüşüm için kampanyalar düzenliyor. “Şu kadar zamanda şu kadar ağacın kesilmesini önledik, şu kadar kilowatt saat elektrik, şu kadar m3 su tasarrufu yaptık” diye reklamlar yapıyor. Güzel ama öte yandan satamadıkları ürünleri en azından sezon sonlarında daha fazla ucuzlatmak ve daha çok kişiye ulaşmasını sağlamak yerine, bunları toplu olarak çöpe atmayı tercih ediyor.

Moda ve tekstil endüstrisinin çöpe attığı giysiler Şili’de Atacama Çölünde dağ gibi yığılıyor.

Son yıllarda çevreci yayınlar dışındaki medyada bile giysi çöplükleri üzerine haberler çıkmaya başladı. Her türlü eşya, kıyafet ve aksesuar önemli oranda sentetik olduğundan ve petrol ürünü içerdiğinden çöpe atıldığında doğaya verdiği zararlar artık tartışma götürmüyor. Ne yazık ki sadece eskimiş kıyafetler değil, hiç giyilmemiş ve kullanılmamış olanlar da çöpe gidiyor. Markanın değerini düşürmemek adına, bu gerekçeyle her yıl tonlarca giysi yakılıyor veya dünyanın bir ucundan başka ucuna, karbon ayak izini daha da artırarak uçaklarla, gemilerle taşınarak çöplüklere atılıyor. Bunların bir kısmı resmi çöplük bile değil, çünkü çevre kirliliğine yol açtığından bazı ülkelerin kanunlarına göre resmi çöplükler bunları kabul etmiyor. Onlar da Şili’deki Atacama Çölü gibi dünyanın bir ucundaki ıssız yerlere taşınıp orada yüzyıllarca sürecek çevre kirliliğine göz yumuyorlar.

Gana’da “ölü beyaz adamın giysileri”, “obroni wa wu”.

Yenilenebilir ekonomi üzerine çalışmalar yapan İngiltere’deki Ellen McArthur Vakfı’nın verilerine göre her saniye bir çöp kamyonu dolusu kıyafet yakılıyor ya da çöp toplama alanlarına gönderiliyor. Vakfa göre yılda yaklaşık 500 milyon dolar değerinde kıyafet israf ediliyor. Her hafta, öncelikle ABD ve İngiltere’den tonlarca kullanılmış giysi Gana’ya geliyor. Çeşitli yardım anlaşmaları yoluyla her yıl Gana, başkenti Akra’ya ulaşan milyarlarca giysiyi alıp bunları dağıtmaya ve elden çıkarmaya uğraşıyor. Tüccarlar genellikle bu giysilere yerel Twi dilinde “ölü beyaz adamın giysileri” anlamına gelen “obroni wa wu” diyorlar. Bu işten para kazanan binlerce kişi var, tüccarlar, aracılara balya başına 20 ila 400 dolar ödüyor ve balyaların çöp mü yoksa hazineyle mi dolu olduğunu asla bilmiyorlar. İyi olanlar ayrılıp başta Batı Afrika’nın en büyük ikinci el pazarı olan Akra’daki Kantamanto olmak üzere çeşitli pazarlarda satılıyor, kalanı ise çöpe…

2000’lerin başından itibaren Zara, H&M gibi Avrupalı ​​markaların hızlı modada (fast fashion) daha fazla söz sahibi olmaya başlamasıyla podyumdan vitrine giden süreç aylarla değil, haftalarla ölçülmeye başladı. Sosyal medya kullanıcıları ve influencer’lar TikTok ve Instagram’da yeni ürünleri hızla yaymaya başladıkça talep daha arttı ve çoğu fakir Asya ülkelerinde olan üretim son 20 yılda daha da büyüdü.

Moda endüstrisinin küresel doğası, giysilerin üretim sırasında dünyayı birkaç kez dolaşabileceği anlamına geliyor. Örneğin pamuk, yün, sentetik ham madde başka bir ülkede, kumaş, ip, aksesuarlar ve diğer gereçler başka ülkelerde üretilip, tasarım genelde bir Avrupa ülkesinde yapılıyor. Dikiş ve son üretim ise çoğunlukla bir Asya ülkesinde olabiliyor. Bu giysilerin çoğu gelişmiş ülkelere dağıtıldıktan sonra satış sonrası kalanlar çöp olarak başka ülkelere taşınıyor. Talep hızlandıkça taşımacılık gemiden hava kargoya kaydığında gemiyle olandan 100 kat daha fazla karbon emisyonuna neden oluyor. Her aşaması küresel iklim krizini besliyor.

Bireysel olarak ne yapabiliriz diye düşünenlere yavaş modayı (slow fashion) önerebiliriz. Yerel ve küçük ölçekli üretimin esas olduğu yavaş modada modası geçmeyecek ürünler üretilir. Doğaya zarar vermemek için ekolojik ve yerel malzemelerin kullanımı ve küresel değil yerel pazarlarda satış tercih edilir. Geleneksel üretim teknikleri, el yapımı ürünler, daha yavaş üretim süreleriyle kaliteli ve dayanıklı ürünler hedeflenir. Ürün fiyatları üreticilere adaletli ücretlerin ödenmesi sebebiyle hızlı moda ürünlere göre daha yüksek olabilir ama üretici için bu işin sürdürülebilir olması, doğaya zarar vermemesi, ürünün kaliteli olması sebebiyle uzun yıllar kullanılması ürünün değerini artırır. Birbirine benzer 10 ucuz ürün alacağınıza tek ve kaliteli ürün almanız hem bütçeniz hem çevre için yararlı olacaktır. Bu sayede hızlı moda ürünlerine talep azalınca üretim de azalacak ve yukarıda anlatmaya çalıştığımız zararlar tam olarak ortadan kalmasa da dünyaya, dolayısıyla kendimize ve gelecek kuşaklara daha az zarar vermiş olacağız.

Modaya uyup sürekli tüketme ve ihtiyaçtan fazlasını üretme alışkanlıklarımızdan vazgeçmezsek düşündüğümüzden daha ağır bedeller ödeyeceğiz. Biz bunu fark etmeden öteki dünyaya göçebiliriz ama çocuklarımız, geleceğimiz bizim yüzümüzden bunları yaşayacak. Son birkaç yüzyılda dünyadaki en önemli doğal kaynağın fosil yakıtlar olduğu zannedildi ve dünya ekonomisi bunların topraktan çıkarılması ve tüketimi üzerine kuruldu. Petrol kaynaklarının tükenmesi bazıları için felaket. Ama görülüyor ki fosil yakıtların alternatifi çok, güneş ve rüzgâr enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklar var. Ama ne yazık ki yeraltı su kaynaklarımız hızla tükeniyor ve suyun alternatifi yok. Bilim insanlarına göre 2025 yılından itibaren dünya nüfusunun yaklaşık yarısının yaşadığı bölgelerde su kıtlığı başlayacak. 2030 yılına kadar yaklaşık 700 milyon insan yoğun su kıtlığı nedeniyle başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. Bu kadar yakın zaman içinde bunlara şahit olacağımıza inanmak zor geliyor ve böyle şeyler olmayacakmış gibi yaşamayı tercih ediyoruz. Su içinde yavaş yavaş kaynayan kurbağa olmak kaderimiz olmamalı.*

* Kaynayan kurbağa sendromu: Kurbağayı kaynayan suya atarsanız refleksle sıçrar ve hayatını kurtarır ama soğuk suya koyduğunuz kurbağayı tencerede yavaş yavaş kaynatırsanız içinde haşlanarak ölür.

Kaynaklar:

Lester R. Brown, Dünyayı Nasıl Tükettik?, T.  İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2006.

https://www.theguardian.com/fashion/2020/apr/07/fast-fashion-speeding-toward-environmental-disaster-report-warns

https://news.un.org/en/story/2019/03/1035161

https://www.unicef.org/wash/water-scarcity

https://waterfootprint.org/en/resources/interactive-tools/product-gallery/

https://theworld.org/stories/2021-10-18/how-west-s-obsession-fast-fashion-compounds-environmental-nightmare-ghana

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir