Gözden çıkarılmış çiftlik hayvanları için İzmir’de yeni bir hayat: Melekler Çiftliği

1600’den fazla hayvana ev sahipliği yapan Angels Farm Sanctuary artık “işe yaramadığı” için ölüme terk edilmiş, bakıma muhtaç çiftlik hayvanlarına yeni bir hayat sunuyor.

For English: “A sanctuary makes the difference…”

 

Bembeyaz bir tavus kuşu… Bakmaya kıyamazsınız. Önceki yıl çok zengin bir iş adamının yılbaşı ziyafetinde menüye dahil olacakken, iki arkadaşıyla birlikte kurtarılmış. Şimdi tüylerini olanca güzelliğiyle açarak mutlu mesut geziniyor. Adı Rafael…

Bir de Patrick var. Dev bir boğa, ağırlığı bir tonun üzerinde… Zamanında gücü ve gösterişiyle hayvan fuarlarının yenilmez şampiyonuymuş. Gözden düştükten sonra mezbahaya gönderilmiş. Muhtemelen kedi-köpek maması olmak üzere kesilmeden hemen önce kurtarılmış. Kendisi gibi emekli şampiyonlarla birlikte şimdi.

Ve develer, keçiler, inekler, eşekler…

Türkiye’nin ilk ve en büyük çiftlik hayvanları barınağı olan Angels Farm Sanctuary Turkey’deyiz. İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde yer alan çiftlik 107 değişik türden 1600 hayvana ev sahipliği yapıyor. Hepsi de ölümden, kötü muameleden, istismardan kurtarılmış, terk edilmiş ya da engelli hayvanlar…

Angels’ Farm Sanctuary’nin kurucusu Sibel Çakır.

Çiftliğin kurucusu Sibel Çakır eski bir sağlık çalışanı. Artık mesleğini yapmıyor, uzunca bir süredir tüm zamanını, enerjisini ve maddi imkanlarını çiftlik hayvanlarının kurtarmaya ve onlara daha iyi bir yaşantı sağlamaya adamış. Çiftlik yirmi yıldan fazla Ankara’da faaliyet göstermiş. Arazileri heyelan tehlikesi nedeniyle istimlak edilince, daha ılıman bir iklime sahip olduğu için beş yıl önce İzmir’e taşınmış.

“Buradaki her hayvanın bir adı ve hikâyesi var” diyor Çakır. “Çoğu da çok trajik. Biz o hikâyeyi duyuyoruz, peşinden gidiyoruz ve mutlu sonla bitmesi için uğraşıyoruz.”

Çakır’ın hayvanlara bağlılığı çocukluğuna gidiyormuş. “Küçükken pazardan tavuk çalar, onlara tepedeki yıkıntıların arasında evler yapardım. Ta ki annem beni yakalayana kadar…” diye hatırlıyor o günleri. Yine çocukken bakıp büyüttüğü kuzuyu, “Köpek gibi peşimden gelirdi, okula beraber gider gelirdik” diye anlatıyor. Bir Kurban Bayramı’nda ailesi kuzuyu kurban etmiş. Çakır o günden sonra hiç et yememiş. Hayvanları kurtarmak için kurban pazarlarını dolaşmaya başladığı yıllara kadar, hiçbir Kurban Bayramı’nda evden dışarı çıkmamış.

“Çocukluğumdan beri bütün hayvanlara karşı ilgim ve sevgim var. Mesela çocukken kurban pazarlarına giderdim, oturur ağlardım. Çünkü başlarına gelecek olayları bilirdim. Herkes kedi köpek bakma peşindeydi, ben pazardan tavuk alırdım diyemiyorum, tavuk çalardım. Çünkü param yok, çocuğum ve eve de getiremiyorum. Getirirsem annem babam soracak nereden aldın bunu? Eski yıkıntıların içinde, dağda tepede onlara oyuklar yapardım, beslerdim. Ta ki annem bir gün beni enseleyene kadar. Çocukluğumdan beri var bu. Herkesin bu dünyaya gelme görevi var. Benimki de bu herhalde.

Kurban pazarlarında büyük bir sahtekarlık döndüğünü anlatıyor Çakır. “Bayramın birinci günü geçince, belediye görevlileri ortadan kaybolur. Kamyon kasalarında saklanan hayvanlar meydana çıkarılır. Gebe hayvanlar, daha 1-2 yaşında yavrular… Gerçek katliam o zaman başlar. Yasaya ve kurban usulüne uygun olmayan hayvanlar ucuza satılır ve kestirilir.”

Sibel Çakır ve arkadaşları işte o anlarda kurban pazarlarını geziyor, hamile ve küçük yaşta hayvanları tespit ediyor, satın alıp çiftliğe getiriyorlar. Çakır az ileride bir keçiyi gösteriyor, geçen bayramda kurtarmışlar, çiftliğin önünde kamyonetten indirdikleri anda üçüz doğurmuş. Şimdi yavrularıyla oynuyor.

Sibel Çakır’ın kurban pazarlarından kurtardığı gebe hayvanlar şimdi çiftlikte yavrularıyla birlikte.

 

Haluk Levent de çiftliği destekliyor

Bir başka kurban hikayesinin kahramanı da Ferdinand. Siyah, heybetli bir boğa. Neredeyse çiftlik kadar ünlü. O kadar ki bazen “Ferdinand’ın Çiftliği” olarak anılıyor çiftlik. Ferdinand kurbanlık olarak alınmış, sahibinin elinden kaçmış ve Türkiye’nin en kuzeydoğusunda Rize’den Trabzon’a kadar Karadeniz’in sularında yüzerek kesilmekten kurtulmuş. Ferdinand’a ünlü pop şarkıcısı Haluk Levent’in kurduğu AHBAP Platformu (Anadolu Halk ve Barış Platformu) sahip çıkmış ve Sibel Çakır’a emanet etmiş. Şimdi Ferdinand’ın aynı tarihlerde çiftliğe gelen ve kelebek hastalığını yenen Yıldız adlı inekten doğma bir oğlu var. Haluk Levent ise yolu her İzmir’e düştüğünde çiftliğe uğramayı, Ferdinand’ın hatırını sormayı ihmal etmiyor.

Haluk Levent çiftliğin sadık bir destekçisi. Her fırsatta, yaşadığı sürece bu çiftliğe destek vermeye devam edeceğini ve bunun kendisi için en büyük mutluluk olduğunu söylüyor. Çiftlikteki hayvanların hepsine çok bağlı ama özellikle önemsediği bir başka hayvan daha var, Duygu. Faytondan kurtarılmış bir at. Bir kaza sonucu bacağını kaybetmiş, uyutulacakken kurtarılmış. Şimdi protez bacağıyla çiftlikte dolaşıyor.

Ünlü pop şarkıcısı ve yardımsever Haluk Levent de çiftliğin sadık destekçilerinden. Fotoğrafta geçirdiği kaza nedeniyle şimdi protez bacağıyla çiftlikte yaşayan Duygu ve altta meşhur Boğa Ferdinand.

Evinde kedi ya da köpek besleyen, ona sevgiyle bağlanan, şirin bir kedi yavrusu fotoğrafı gördüğünde gülümseyen pek çok insan, aynı sevgiyi ve duyarlılığı ne yazık ki çiftlik hayvanlarına karşı hissetmiyor. İnsanın nazarında sevilecek ve arkadaş edinilecek hayvanlarla, yük taşıtılacak, eziyet edilecek, varlık sebebi insana hizmet etmek, insanın karnını doyurmak olarak görülen hayvanlar arasında kalın bir ayrım söz konusu. Sibel Çakır’ın özellikle çiftlik hayvanlarına sahip çıkan bir barınak inşa etmesindeki temel neden de bu.

Bununla birlikte çiftlikte çok sayıda engelli, kaza geçirmiş, sahibi tarafından şiddete uğramış, terk edilmiş kedi ve köpek de var. Çiftlikteki yaban hayvanları ise doğada yaralı olarak bulunmuş ve tedavisi yapılan hayvanlar. “Eğer sağlığına kavuşursa doğaya salıyoruz, engelliyse gerekli kurumlara bilgi vererek barındırıyoruz” diyor Çakır.

Peki ya finans?..

Her hayvan için talihin döndüğü bir an var elbette, Sibel Çakır’ın radarına girdiği ve kurtuluşun hikayesinin başladığı bir an… Bazen sosyal medyada görülen bir fotoğrafla başlıyor, bazen geç saatte çalan bir telefonla. Örneğin tavus kuşu Rafael’den, onu yemeye niyetlenen iş adamının tedarikçisi için çalışan bir genç sayesinde haberdar olmuşlar. İş adamı “haberim yok” deyip başından savmış, asistanı üç tavus kuşu için fahiş bir ücret istemiş. Çiftliğin destekçisi bir iş adamından aldıkları bağışla parayı denkleştirip almışlar.

Angels Farm Sanctuary’de deney laboratuvarlarından kurtarılan domuzlar, tavşanlar ve kemirgenler de var. Birçok ilaç ve aşı çalışması hayvanlar üzerinde yapılan ve çoğu ölümle sonuçlanan deneylere dayanıyor. Kozmetik sektöründe yasak olsa da çeşitli boşluklardan faydalanılarak hayvan deneyleri yapılmaya devam ediyor. Deneye Hayır Derneği’nin verilerine göre, dünyada her yıl yarım milyon hayvan kozmetik testlerde öldürülüyor.

Sibel Çakır günümüzde medikal çalışmalar için hayvan deneylerine alternatif olabilecek çok çeşitli yöntemlerin olduğunu, ama maliyeti daha düşük olduğu için şirketlerin bunu tercih ettiğini vurguluyor. Hayvanları bu şirketlerin elinden kurtarmak daha zorlu bir iş. Çakır böyle şirketleri araştırdıklarını, yönetmeliklere ve etik kurallara uygun olmayan davranışlarını tespit ettiklerini, gerekirse firmayı teşhir etmekle tehdit ederek hayvanları almayı başardıklarını anlatıyor.

1600 hayvanın bakım gideri de haliyle çok fazla. Sibel Çakır çiftliğin aylık giderinin 150.000 lira civarında olduğunu, bugünlerde bazı kısıtlamalara giderek bunu 110.000 liraya kadar düşürebildiklerini söylüyor. Barınakta iki vardiya halinde 15 kişi çalışıyor. Ayrıca günlük bakım için belirli saatlerde gelen üç veteriner hekim var. Hayvanların beslenme gideri büyük bir kalem. Ama esas yük veteriner giderleri. “Veterinere bir tek aşı için gitseniz 100 liradan aşağı çıkmazsınız, biz sürekli büyük operasyonlar, ciddi tedaviler için gidiyoruz.” Diyor Çakır.

Bu giderlerin karşılanmasında bağışlardan gelen destek çok önemli. Sibel Çakır aktif bir sosyal medya kullanıcısı ve çiftliğin sıkı bir takipçi kitlesi var. Hayvanların durumunu izliyor, kurtarma operasyonları ve tedaviler için bağış yapıyorlar. Patreon üzerinden bağış yapan destekçileri de var çiftliğin. Bunun dışında çiftlikte üretilen doğal ve organik ürünleri satarak da gelir elde ediyorlar.

Çiftliğin destekçileri arasında AHBAP gibi kurumsal yapılar, zengin iş insanları ya da sanatçılar var. Ama harçlığından ayırdığı 15-20 lirayı bağışlayan öğrenciler de… Sibel Çakır kendisini en duygulandıranın böyle bağışlar olduğunu söylüyor. “Bazıları mahcubiyet içinde ‘Abla pek kıymeti yok ama’ diyerek gönüllerinden kopanı bağışlıyor ama gerçekte o kadar kıymetli ki” diye anlatıyor Çakır. “Çünkü bizi inanılmaz mutlu ediyor, güç veriyor. Gönülden geliyor ve bu hayvanların mutluluğunda hepsinin payı var.”

Sosyal medyada aktif olmanın bir bedeli de var. Arada sırada olumsuz yorumlar da aldıklarını belirtiyor Sibel Çakır. Artık eskisi kadar üzülmediğini, görmezden gelmeyi öğrendiğini söylüyor. Bu yorumların, evde bir hayvan beslemekle muhtaç 1600 hayvanın bakımını üstlenmenin farkını ayırt edemediğini söylüyor ve ekliyor: “Lütfen bize güvensinler. Temelinde sevgi var ama yine de biz işimizi amatörce bir hayvan sevgisiyle yürütemeyiz. Otuz yıldır bu işi yapıyoruz. Profesyonel olmak, aynı gün içinde on hayvan kaybetsek de on yeni doğumun heyecanını yaşasak da soğukkanlılığımızı korumak zorundayız.”

Mesela geçenlerde biri whatsapp’tan aradı. “Bahçemde bir kedi var, ayakları tutmuyor, bunu alır mısınız, benim köpeğim var ben bakamam.” Küçücük, el kadar kediden bahsediyor. “Evinizin her odasında mı köpek var?” dedim. “Bir kutunuz da mı yok alıp bir kliniğe götürseniz, tedavisini başlatsanız, neden beni arıyorsunuz hemen ta nerelerden?” “Biz de seni insan sandık” diyor. Senin bahçene gelmiş o hayvan, senin sorumluluğunda önce. Kendi sorumluluğunu yerine getirmiş, vicdanını rahatlatmış oluyor beni arayınca. Yükü bizim üstümüze atıyor, bir de insanlığımızı sorguluyor…

Angels Farm Sanctuary Turkey dünyada yedinci en büyük çiftlik hayvanları barınağı. Sibel Çakır belediyelerden bazı destekler gördüklerini ama yeterli olmadığını düşünüyor. “İzmir için önemimizin tam olarak farkında değiller” diyor. “Burada muhtaç hayvanların bakımını üstleniyoruz. Bu aslında belediyelerin işi. Biz defalarca kapılarını çalmak zorunda kalmamalıyız, onlar bize sahip çıkmalı” diye belirtiyor eleştirisini. “Örneğin çevre köylerden birkaç kişiyi istihdam ederek bize personel desteği sağlasalar, onlar için küçük bir şey ama bizi büyük bir sıkıntıdan kurtarır.”

Angels Farm Sanctuary’nın kurucusu Sibel Çakır ve “müdürü” deve Çamur.

 Çakır herkesin dünyaya bir misyonla geldiğini, kendisininkinin de bu olduğunu düşünüyor. Altı yaşındaki kızı Elif Ece hayvanlarla iç içe büyümüş. Annesi tüm hayvanların annesi, o da kız kardeşleri olmuş.

Biz Sibel Çakır’la bu röportajı yaparken, üç yıldır gündemde olan yeni hayvan hakları yasa tasarısı hâlâ yasalaşmış değildi. Türkiye’de hayvanlara kötü muamele cezasız kalmaya devam ediyor. Çakır’ın hikâyesinde ise sıradan bir insan, başka insanların desteğiyle binlerce hayvan için ölüm ve kalım derecesinde fark yaratıyor. Yarattığı duyarlılık ve verdiği ilhamla, belki başka binlercesi için kurtuluş umudu oluyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir