EGEÇEP 17. kurultay sonuç bildirgesini açıkladı

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), EGEÇEP 17. Bileşenler Kurultayı’nın sonuç bildirgesini bugün İzmir Mimarlık Merkezi’nde kamuoyu ile paylaştı. Bildirgede EGEÇEP’in Ekokırım Yasa Tasarısı’nı desteklediği belirtilirken, 14 Mayıs seçimleri öncesinde “siyasetin ekolojisi ve ekolojinin siyaseti” konusunda EGEÇEP’in görüşünün oluşturularak doğanın korunması için siyasi partilere çağrıda bulunulacağı kaydedildi.

“EKOKIRIM SUÇTUR; DOĞA AFFETMEZ!” sloganıyla Ege Bölgesi’ndeki bileşen örgüt temsilcileri, bireysel katılımcılar ve bileşen adayı kuruluşların katılımıyla 4 Mart 2023 tarihinde gerçekleştiren EGEÇEP 17. Bileşenler Kurultayı’nın ardından Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), yaptığı değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkan tespitleri kurultay sonuç bildirgesi olarak kamuoyu ile paylaştı. İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşen basın açıklamasında devletin yerine getirmediği asli görevlerin yaşam savunucularının omuzlarında olduğunu dile getiren EGEÇEP,  yaşadığımız depremin felakete dönüşmesinin sebebini AKP-MHP iktidarı olarak gösterirken bu yıkımların gelecekte de yaşanmaması için ivedilikle önlem alınması gerektiğini söylüyor.

Dünya’nın başka yerlerinde ekoloji mücadelesi veren diğer ekoloji örgütleriyle ortak mücadele kanallarının oluşturulmasının atılacak en önemli adım olduğunu belirten EGEÇEP; “Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs ekoloji örgütlerinin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama girişimlerine karşı başlattıkları “Kazma Bırak” kampanyasını, ortak mücadelenin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görmekteyiz.” dedi.

EGEÇEP ve Bileşenleri, doğanın sahibi değil, sadece bir parçası olduğumuz ve tüm canlıların yaşama hakkı olduğu bilinciyle yaban hayatının ve doğanın korunması için her türlü demokratik ve hukuksal mücadelelerini kararlılıkla sürdüreceğini kamuoyu ile paylaşırken, doğadan ve yaşamdan yana olanları mücadeleye davet etti.

Kurultay sonuç bildirgesindeki maddeler ise şöyle sıralandı:

Ülkenin her yerinde doğal ve kültürel varlıkları tahrip eden, yağmalayan projeler son hızla devam ediyor.

  • Sanayileşme ve kentleşmenin ortaya çıkardığı sorunların başında ekolojik yıkımlar gelmektedir. Ekolojik yıkımlar, özellikle kapitalist dönemde ortaya çıkan kalkınmacı modelin bir sonucu olarak ekosistemi ve doğal dengeleri bozması ile başlamıştır. Her geçen gün artan ve acil çözümler gerektiren ekolojik yıkımlar son yıllarda insanların, bitki ve hayvan türlerinin varlığını ve yaşamlarını ciddi bir şekilde tehdit eder duruma gelmiştir.
  • İnsanların, diğer canlıların yaşam alanlarına müdahale etmesi, diğer bir deyimle diğer canlıların yaşam alanlarını işgal etmesi, onlara neredeyse hiç yaşanabilecek alan bırakmaması ister istemez birçok canlı türünün yok olmasına veya yok olma tehlikesine yol açmaktadır. Yaban hayatına yönelik bu durum, son bir yıldır dünya genelindeki milyonlarca insanın ölümüne neden olan Covid-19 gibi salgın hastalıklara da neden olduğu bilim insanlarınca duyurulmaktadır.
  • Geçen yıllarda olduğu gibi AKP-MHP iktidarının ekonomik krizden çıkış yolu olarak bulduğu yöntemlerden biri de doğanın yağmalanması, ekolojik yıkım projeleridir. AKP-MHP iktidarı, doğayı ve yaşam alanlarını talan edip Türkiye’nin dört bir yanını altın ve diğer metalik madenler, nükleer veya termik santraller, HES’ler vb. açarak yerli ve yabancı sermaye şirketlerine teslim etmektedir. Bugün Bergama’dan Cerattepe’ye, Kazdağları’ndan Fatsa’ya, İliç’ten Kışladağ’a, Muratdağı’ndan Efemçukuru’na, İkizdere’den İkizköy’e, Uzungöl’den Salda Gölü’ne, Kanal İstanbul’dan Çeşme Yarımadası’na, Munzur’a, Meryem Ana’dan Hasankeyf’e kadar  ülkenin her yerinde doğal ve kültürel varlıkları tahrip eden, yağmalayan projeler son hızla devam etmektedir.

Yaşam alanlarına yönelik hukuksuz girişimlere karşı açılacak davaların masraflarının kamu tarafından karşılanmasını öncelikle çözülmesi gereken bir görev olarak görmekteyiz. 

  • Diğer yandan, halkı mülksüzleştiren şirketlere kamu gücü ile mülkiyet aktaran acele kamulaştırma, rezerv alan ve riskli alan kararları, ÇED kararları, imar ve çevre düzeni planı değişiklikleri, iktidarın son yıllarda sıkça başvurduğu bir yöntem haline geldi. Bunlara 2020 yılında özellikle ÇED gerekli değildir kararları, ÇED muafiyet kararları gibi çevresel denetim kapsamı dışında tutulacak daha etkili hukuki araçlar ve istisna sayılacak düzenlemeler eklendi. Bu uygulamalara karşı hukuksal mücadele yürütmek isteyen kişi ve kurumlar ise yüklü miktarlarda dava masraflarıyla karşılaşmaktadır. 2009/7 sayılı ucube genelge ile ÇED kararlarının hukuksal denetimi fiilen ortadan kalkmış durumdadır. Devletin asli görevi olması gereken çevrenin ve doğanın korunması görevi, yaşam savunucularına kalmış durumdadır. Yaşam alanlarına yönelik hukuksuz girişimlere karşı açılacak davaların masraflarının kamu tarafından karşılanmasını öncelikle çözülmesi gereken bir görev olarak görmekteyiz.
  • Harmandalı özelinde somutlaşan vahşi çöp depolanmasına son verilmesi, çöp yakılmalarına son verilmesi ve Harmandalı çöplüğünün bir an önce kapatılması, çöplerin geri kazanılması ve kompost üretilmesi, ülkemizin çöplüğe dönüşmesine neden olan çöp ithalatının durdurulması için mücadele edilecektir.

Deprem bölgesinde çok yönlü yıkım ile karşı karşıyayız.

  • Yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin açıkça gösterdiği üzere depremleri afete dönüştüren deprem gerçeğiyle uyuşmayan uygulamalardır. Denetimsizlik başta olmak üzere yapılaşmanın kontrolsüz bir şekilde sürdürülmesi, kaçak yapılaşmalar, imar afları, zeminle uyumsuz yapılar, tarım alanlarının imara açılması, zemin etütleri ve yapı projelerinin kamusal denetim dışı bırakılması, etkin cezalandırmaların olmayışı gibi nedenlerle on binlerce canlıyı yitirdik; milyonlarca insanın yaşamı altüst oldu; ekonomik kayıplar ülke ekonomisini felce uğrattı. Deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeğini göz ardı eden AKP- MHP iktidarının sebep olduğu bu yıkımların gelecekte de yaşanmaması için yukarıda sıraladığımız tüm önlemlerin ivedilikle alınması gerekmektedir.
  • Depremden sonra bölgede enkaz ve moloz yığınlarını kaldırma işlemleri plansız bir şekilde yapılmaktadır. Enkaz kaldırma işlemleri sırasında açığa çıkan asbest yerel halkı, hayvanları, işlem sırasında çalışan işçileri, döküldükten sonra toprağı zehirlemektedir. Bu demek oluyor ki, çok yönlü bir ekolojik yıkımla karşı karşıyayız. Ayrıca bölgede hala yeraltında hareketlilik olmasına rağmen yeniden kentleşme için tarım arazilerinde inşaat çalışmalarına başlanmıştır. Enkaz kaldırma işlemleri ve inşaatlar durdurulmalı, halk sağlığı ve ekolojik yıkım gözetilerek ekolojiye uygun kentleşme yapılmalıdır.
  • Yaşanan depremler göstermiştir ki ülkemizde çok sayıda aktif fay bulunmaktadır. Başta Akkuyu olmak üzere Sinop ve İğneada dahil yapılan/ yapılması projelendirilen tüm nükleer santraller, oluşacak öngörülemez büyüklükteki depremler nedeniyle çok geniş coğrafyaları yaşanamaz hale getirme potansiyeline sahiptir. Nükleer macerasından bir an önce vazgeçilmelidir.

Ekokırım Yasa Tasarısını destekliyoruz.

  • Sermayenin doğayı talanı, yaşam alanlarını geri dönülemez bir şekilde hızla yok ederek dünyayı yaşanamaz hale getirmektedir. Buna karşı meclise sunulmak üzere YURTTAŞ EKOKIRIM YASA TASARISI hazırlanmıştır. EGEÇEP olarak bu EKOKIRIM YASA TASARISINI destekliyor ve yaygınlaştırılması için tüm çabayı göstereceğimizi vurguluyoruz.
  • Yaklaşan seçimlerde, “siyasetin ekolojisi ve ekolojinin siyaseti” konusunda EGEÇEP görüşünün oluşturularak doğamızın korunması için siyasi partilere çağrıda bulunulacaktır.
  • Sayıları giderek artan ve bilimsel verilere aykırı bir şekilde işletilen jeotermal sondajlar ile jeotermal enerji santrallerine (JES) karşı etkin mücadele yürütülmesine devam edilecektir.
  • Bölgemizde Kaz Dağları, Madra Dağı, Murat Dağı, Efemçukuru, Kozak Yaylası başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanında iktidarın da desteği ile kontrolsüz bir şekilde yürütülerek doğayı katleden vahşi madencilik ve taş ocaklarının faaliyetlerinin durdurulması, bu durumda olan yerlerin toplumsal baskı oluşturarak doğaya kazandırılması için mücadelemize devam edeceğiz.
  • Tarım ve orman alanlarındaki kaçak yapılaşmaların önünün alınması, mevcut yapıların bir an önce yıkılarak tarıma ve ormanlara yeniden kazandırılması için çaba harcanması gerekmektedir. Meclise sevk edilmiş olan orman talanı projesi kesinlikle yasalaşmamalıdır.
  • Yer sarsıntılarının devam ettiği deprem bölgesinde, konut sorunu bahane edilerek tarım alanlarında yapılaşma başlatılmıştır. Bu koşullarda, sağlıklı konut üretilmesinin olanaksız olduğu gerçeğinden hareketle bu tür yapılaşmadan kaçınılmalıdır.
  • Yürürlükteki yönetmelikte ön incelemeli (EK-II) ÇED’e tabi olan 300 konutu aşan projeler , ÇED zorunlu projeler listesine (EK-I) alınmalı, daha az sayıda konutlu projeler ise ön incelemeli (EK II) ÇED’e tabi olmalıdır.
  • Tüm canlılar için yaşamsal öneme sahip gıda ürünlerinin yetiştirildiği tarım alanlarının sanayi bölgeleri olarak ayrılması ve güneş enerjisi panellerinin tarım alanlarına yapılması gıda üretimini azaltmakta sonuç olarak gıda krizine yol açmaktadır.

Sermaye gözünü SİT alanlarına dikti.

  • Son dönemlerde sermaye, gözünü SİT alanlarına dikmiştir. Onların destekçisi siyasal iktidar, rantı yüksek yerlerdeki SİT derecelerini düşürerek sermayeye yeni rant alanları hediye etmektedir. Bu kabul edilemez duruma bir an önce son verilmelidir.
  • Ayvalık’ın doğal yapısının korunması için yerinde yürütülen direnişe destek vermeye devam edeceğiz.
  • Dünyanın en verimli ovalarından birisini barındıran Gediz havzası, bir yandan kurşun fabrikası, bir yandan nikel madenleri, bir yandan biyokütle santralleri tarafından hızla kirletilmekteyken son dönemde neredeyse havzanın tümündeki alüvyonu yok edecek şekilde toryum, zirkonyum ve olasılıkla altın üretmek için kazılacaktır. Bu kabul edilemez girişimin önlenmesi için EGEÇEP, yöre halkı ve örgütleriyle dayanışarak mücadele edecektir.

Su hakkımız için madenlere karşı mücadeleye devam edeceğiz.

  • Yaklaşık 300.000 İzmirlinin içme suyunun sağlaması için planlanan Çamlı Barajı, Efemçukuru Altın Madeni’ne kurban edilirken, 130 km. uzaklıktaki Gördes Barajı’ndan İzmir’e su getirilerek o havzanın ve Marmara Gölü’nün hakkı olan su gasp edilmektedir.
  • Altın madenleri ve suyun yanlış kullanımları sonucu, Burhaniye’de su sorunu yaşanmaktadır ve musluklardan tuzlu su akmaya başlamıştır. Özellikle Tümad Altın Madeninin, Burhaniye su havzalarına olumsuz etkisi, su sıkıntısını daha da arttırmaktadır. Bu kabul edilemez duruma karşı mücadele edilecektir.
  • Bir yandan iktidar diğer yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama’da meraları, zeytinlikleri ve tarım alanlarını, organize sanayi bölgesi, millet bahçesi ve madenlere açmakta Bergama’yı yaşanmaz hale getirmektedir. EGEÇEP, gerek Bergama ve gerekse bölgedeki benzer diğer uygulamalara karşı mücadele edecektir.
  • Ülkemiz, kullanmakta olduğumuz maksimum enerjinin iki katından fazla kurulu güce sahiptir. Buna karşın hala yeni santraller kurulmaktadır. EGEÇEP, bunun nedeninin sermayeye kaynak aktarmak olduğu görüşündedir. Daha fazla santral kurulmasından vazgeçilmeli, enerji, kamusal ve yerel olmalıdır.
  • Ülkenin enerji ihtiyacı var diyerek başta Ege bölgesi olmak üzere en verimli tarım alanları, enerji şirketlerine devrediliyor. Ülkenin bütün dağları madenci şirketlere para kazandırmak için maden sahası ilan ediliyor. 2020 yılında 508 bin 862 hektar alan madenlere açıldı ve ruhsat verildi. 2020 yılı itibarıyla Türkiye’de maden arama ruhsat sahalarının toplam alanı 7 milyon 709 bin 205 hektar olarak açıklandı. Yalnızca Aydın’da 264 maden arama ve işletme ruhsatı bulunuyor.

Yarımada’nın yağmalanmasına karşı mücadeleye devam…

  • Turizm bahanesiyle Çeşme Yarımadası’nın yağmalanmasına karşı, yarımadanın doğal ve kültürel değerlerinin korunması mücadelemizi şimdiye kadar olduğu gibi sürdüreceğiz.
  • Batı Anadolu’nun su ve yaşam kaynağı olan Muratdağı’ndaki altın madeni projelerine karşı yürütülen mücadeleye destek vermeye devam edeceğiz.

#AkbelenOrmanınıVermeyeceğiz

  • Gıda krizine karşı çok önemli bir gıda ve önemli bir doğal bitki örtüsü olan zeytinliklerin madencilik ve diğer yıkıcı faaliyetlere açılmasına karşı direnmeye devam edeceğiz, bu kapsamda Akbelen Direnişini selamlıyoruz.
  • Demir çelik fabrikaları, gemi söküm tesisleri, termik santral ve diğer çok yoğun kirleticilerle bölgemizdeki çevre sağlığı ve canlı yaşamı için büyük risk yaratan, iklim krizine ciddi katkıları olan Aliağa dünyanın çöplüğü haline gelmiştir. Aliağa’da kirletici endüstriye karşı yaşamı savunmaya devam edeceğiz.
  • Atık ticaretinin yasaklanması için ülkemizdeki ve yurt dışındaki ekoloji örgütleri ile kampanyalar yürüteceğiz.
  • Ege Denizi’nin korunması, barış denizi olması için suyun öteki yakası Yunanistan’daki ekoloji örgütleriyle ortak çalışmalar yapacağız.
  • Başta Marmara Gölü (Gölmarmara) ve Çaltıdere Sulak Alanı olmak üzere hem bölgemizde hem de ülkenin birçok yerinde kuruyan/kurutulan göller ve sulak alanlar, bir yandan kuraklığa neden olurken diğer yandan da canlı yaşamına sayısız olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu göller ve sulak alanlar, yeniden canlandırılmalıdır.
  • İzmir’in Çernobili olarak da bilinen Gaziemir’de eski kurşun fabrikası bahçesinde gömülü halde bulunan radyoaktivite bulaşıklı tehlikeli atıklar İzmirlilerin sağlığı için tehlike saçmaya devam etmekte, bütün girişimlere rağmen sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı gibi atıkların temizlenmesi konusunda herhangi bir işlem yapılmamıştır. Son dönemde ortaya atılan Ekovar adlı şirketin projesinin de ne olduğu bilinmemektedir.
  • Her geçen gün sayısı artan balık çiftlikleriyle beraber denizlerimiz kirletiliyor ve bir anlamda özelleştiriliyor. Balık çiftlikleri denizlerin kirlenmesine neden olduğu gibi GDO’lu yemlerle ve kimyasal maddelerle beslenen balıklar tüketenler üzerinde sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir.
  • İklim krizinin bir sonucu olarak kuraklık ve su kıtlığı yaşamsal tehditlerin en önemlilerinden birini oluşturmaktadır. Nehir ve akarsular üzerinde kurulan HES’ler ve su kaynaklarını oluşturan ormanların madenciler eliyle yok edilmesi sonucu temiz su kaynakları her geçen yıl giderek azalmaktadır. Ağırlıklı olarak tarım alanında ve sanayide kullanılan su kaynakları aynı zamanda kirletilmektedir. Su krizinin yaşanmaya başlandığı böylesi bir dönemde gelecek için hayati öneme sahip sulak alanlar yapılan yönetmelik değişikliği ile korunmak yerine imara açılmaktadır. 
  • Gelecek kuşaklara verdiğimiz daha yaşanılası dünya sözümüz, ancak bizlerden sonraki kuşaklarla yerine getirilebilir. EGEÇEP, gençlerin verdikleri yaşam mücadelesini her zaman destekleyecek ve gençler ile birlikte yürüyecektir. EGEÇEP Gençlik Meclisi’nin daha aktif hale gelmesi bir zorunluluktur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir