Müştemilat Kumpanya’dan İzmir’in arka sıralarına müzik ziyafeti

Sahne Müştemilat Seferihisar’da doğdu, düzenlediği konser ve etkinliklerle Seferihisar’da ve Ürkmez’de pek çok dinleyiciyi seçkin sanatçılarla buluşturdu, merkezinde müzik olan tecrübeler yaşattı. Şimdiyse bir kumpanya olarak İzmir’e yayılan etkinliklerle adından söz ettirmeye başlıyor. Müştemilat Kumpanya’nın Ekim ayında hayata geçirmeye başladığı projeyi kurucusu Veysel Eryürek’le konuştuk.

Veysel Eryürek

– Ne var yeni projenizde?
– Veysel Eryürek: Misyonumuz yine aynı. Doğru müziği insanlarla buluşturmak… Bunu düne kadar Ürkmez’de küçük bir salonda yapıyorduk; şimdi bütün İzmir’e ama yine buna ulaşma imkânları kısıtlı insanlara götüreceğiz. İzmir’in taşrasına yani. Aralık ayının sonuna kadar 16 ayrı ilçede bir dizi konser düzenleyeceğiz. Hedefimiz bunu 2020 yılında 30 ilçede düzenlenecek konserlerle sürdürmek. Konserlerimiz ilçe merkezlerinden ziyade köylerde düzenlenecek.

– Hangi sanatçıları buluşturacaksınız İzmirlilerle?
– Üç mecradan ilerleyen bir yapısı var turnemizin. Dünyanın en önemli arp sanatçılarından Şirin Pancaroğlu ile dünya müziklerini bize yakın melodik formlarla sunduğumuz konserler yapıyoruz. Klasik müzik ağırlıklı bir konsept bu. Bunlar eğitici konserler olacak aynı zamanda. Şirin Hanım katılımcılarla sohbet ediyor, bilgilendiriyor. İzleyicilerin, özellikle de çocukların arpla ilk temasları gerçekleşiyor. Bunun onlar için unutamayacakları, belki hayatlarına yön verecek bir anı olması için elimizden geleni yapıyoruz.
Serap Tamay ve ekibi ise folklorik Anadolu türkülerimizden oluşan bir repertuvarı taşıyacak İzmirlilere. Serap Hanım her yöreden türküyü özünden ayrılmadan, gitar, kontrbas, flüt, klarnet gibi Batı sazlarının eşlikleriyle söylüyor. Böylelikle dinleyicilerin çok sesli müziğe alışmalarını sağlayacak bir form sunuyoruz.


Bir de mandolin orkestramız var. Müştemilat Kumpanya’nın oluşturduğu, değerli opera sanatçımız Hüseyin Genç’in yönlendirmesi ve desteğiyle, şef piyanist Cemile Cabbar yönetiminde kurulmuş küçük bir orkestra bu. Beş mandolin, bir piyano ve solistten oluşuyor. Bizden ve dünyadan popüler müzikleri çok sesli mandolin düzenlemeleriyle çalıp söylüyorlar. Bu konserlerin, folklorumuzun Batı formunda tekrarlanması ve insanlarımızın genel olarak evrensel müzik formlarıyla buluşturulması gibi bir yönü var. Burada amaç, en temel ve en bilinen eserlerle çocuklara çok sesli müziği sevdirmek. Mandolin konserlerimiz diğerlerine göre daha eğitici ve eğlendirici bir formda, eğitim konserine yakın bir formatta olacak.

– Neden mandolin, çok revaçta bir enstrüman değil gibi artık?
– Mandolin orkestrasının esin kaynağı şu. Biz Müştemilat’ı kurarken köy enstitülerinin sanat yönünü model aldık. Çalgı yapımından opera baleye, türkülerden edebiyat söyleşilerine kadar birçok şeyi deneyimledi insanlar Seferihisar’daki sahnemizde. Bizim için mandolin de aslında Köy Enstitülerine sembolik bir vefa borcu gibi. Çok sesliliğe geçişte çok önemli bir enstrümandır mandolin. Eskiden temel eğitimin bir unsuruyken kasıtlı olarak kaldırılmış ve blok flüt gibi tek sesli bir enstrümana dönülmüş.

– Bu turneyle amacınız ne?
– Dediğim gibi, tek amacımız var, doğru müziğin insanlarla buluşturulması. Nitelikli ve doğru müziğin kasıtlı olarak kitlelerden uzak tutulduğuna inanıyorum. Bu tüm dünyada böyle, dünyanın hiçbir yerinde klasik müzik salonları yeni nesil tarafından tıka basa doldurulmuyor. Aynı şekilde etnik müzik için de benzer bir sorun var. Düğünlerde tekno müzik altyapısıyla horon tepiyor; halay çekiyorlar ve bu korkunç bir şey. Konfüçyus’a atfedilen bir söz var ya, “bir toplumu yok etmek istiyorsanız önce müziğinden başlamalısınız” diye; kasıtlı ya da kasıtsız bunun uygulandığını düşünüyorum
Elbette ki her şey değişecek, bunu reddediyor değilim. Bu evrimin bir parçası. Folklor da değişecek, belki yok olacak. Ama en azından formunu koruyarak, orijinal haliyle yok olmalı bence. Dejenere olarak sürmesi daha tehlikeli. Ben öyle düşünüyorum.
Bizim kültürümüz pek çok şeyde olduğu gibi müzikal açıdan da çok zengin. Ama bu dejenerasyon fazlasıyla var ve bu yüzden insanları müziğin saf haliyle buluşturmak gibi bir misyon çıkıyor önümüze. Elimizden geldiğince bunu yapmaya çalışıyoruz.
Nitelikli müziğe erişebilme imkânı olmayan, arka sıralardaki insanlara ulaşma kaygımız da bundan. Bu insanlar kültür sanat alanının seçkinlerine çok uzak zannediyorlar kendilerini. Öte yanda bu mesafe seçkinler tarafından da üretiliyor. Oysa ben kendi tecrübemden de biliyorum ki bu mesafe hiç uzak değil.
Ben çocukken hayranlıkla izliyordum konserleri. Bir işçi çocuğu olarak onlara ulaşamayacağımı düşünüyordum. Şimdi içlerindeyim ve onların da bizim gibi hikâyeleri olduğunu görüyorum. Geldiğim sınıfın da buna şahit olmasını istiyorum ki sahiplensinler, başka yollara temayülleri olmasın.

– İlk konserlerinizi gerçekleştirdiniz, gözlemleriniz nasıl?
– Dünya çapında bir sanatçıyla başladık, Şirin Pancaroğlu’yla. Bir çok uluslararası konser tecrübesi var. Yurtiçinde ve yurtdışında çok görkemli salonlarda konserler vermiş. Bergama’nın köyünde bir düğün salonundaki konserden sonra Şirin Hanım’daki mutluluğu gördüm, bütün gün kimseye belli etmeden gözlerim dolu gezdim. Aynı şeyi Serap Tamay konserinde de yaşadık. Sarılmalar, kolyeler, takılar hediye etmeler. Bütün köyle fotoğraf çektirdi Serap Hanım neredeyse. Konserler 200’ü aşkın dinleyiciyle gerçekleşti ve insanlardaki bu coşkuyu gördüğümde bunun çok önemli bir hizmet olduğunu anladım bir kez daha.

– Projeyi İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle gerçekleştiriyorsunuz. Sanırım Belediye için de bir sosyal sorumluluk projesi anlamına geliyor.
– Bizim projemiz Belediye Başkanı Tunç Soyer’in kültürü, sanatı ve hizmeti arka sıradakilere götürme anlayışının bir ürünüdür aynı zamanda. Seferihisar’da Sahne Müştemilat Tunç Bey sayesinde başlamıştı, İzmir’e yayılması da onunla bu anlayışta buluşmamızın sonucunda gerçekleşti. Kendisini bu projenin de mimarı olarak görüyoruz dolayısıyla.
– Teşekkür ederim. Başarılar…

__ KONSER PROGRAMI __