Yaşasın tuhaflık

Her ülkenin nüfusunun ancak tek haneli bir rakamdaki yüzdesi tuhaf. Mesela Filistin için barış isteyen İsrail nüfusuyla, bizim savaş karşıtı hareketin nüfusu yakındır birbirine sanırım. Bu da tuhaf tabii, çünkü iyi olarak niteleyebileceğimiz insan nüfusu tuhafların çok çok üstünde. Bütün iyiler tuhaflaştığında çok önemli toplumsal dönüşümler yaşanıyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.


Yıllar önce bir arkadaşım aracılığı ile bana ulaşan bir aile, beni evlerine davet etmişti. Gündemin yoğunluğundan dolayı uzun bir süre gerçekleşemeyen buluşma sonunda gerçekleşti. Misafirini ağırlamaya çalışan, güler yüzlü, dost canlısı karı koca, birkaç akraba ve ben mükellef bir sofrada hem sohbet ediyor hem de ülkede yaşanan olaylar hakkında yorumlarda bulunuyorduk. Bir gün önce gözaltından çıkmıştım. Gözaltı nedenini şu an hatırlamıyorum. Cumartesi Anneleri olabilir, belki Kayıplar Kurultayı, belki de bir konser… Laf lafı açtı, neden gözaltına alındığımı sordu arkadaşlardan biri. Sanatçısın, öncelikle söylediğin şarkılar, katıldığın eylemler vb. başladım anlatmaya.
Sonra, gözaltında nasıl davranışlarla karşılaştığımı sordular. Komik olanları seçmeye çalışarak bazı olaylar anlattım. Çokça soru sordukları için epey uzadı konu. Aslında anlattıklarım birbirini tekrar eden şeylerdi.
-Neden alındınız gözaltına?
-Cumartesi Annelerinin eylemine gitmiştim.
-Nasıl aldılar?
-Tartakladılar biraz.
-Sultanahmet Cezaevi kültür merkezi olsun diye yaptığınız eylemlerden dolayı da gözaltına alındığınızı duymuştuk.
-Evet, orada da gözaltına alındım. Birkaç gün kalmıştık gözaltında. Hatta, adliyeye sevk edilirken koluma mühür vurmaya kalkmışlardı, kabul etmemiştim. Bu yüzden epey hırpalandım, hatta bir polis küpemi çekerek kopardı, az kalsın kulağım yırtılıyordu. Ama vurdurmadım mührü.
Sohbet bu minvalde ilerlerken, kadın arkadaşlardan biri şöyle dedi: “Kabul edin İlkay Hanım, tuhafsınız.”
Kısa bir sessizlik oldu, ev sahiplerinin gerildiğini hissetim. Ben de şaşırmıştım doğrusu. Bir süre devamını getirir belki diye soran gözlerle baktım ama susmuştu o da. Daha doğrusu o sözler gayriihtiyari çıkıvermişti ağzından ve nasıl toparlayacağını bilememenin sıkıntısını yaşıyordu. Nihayet ben sormak zorunda kaldım.
-Neden?
-Kusura bakmayın ama başınıza gelecekleri bile bile neden yapıyorsunuz ki bunları?
O akşam el birliğiyle ortamı normalleştirdik ama ben daha sonra epey düşündüm bu konuda. Fark ettim ki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu “tuhaf”. Tuhaf arkadaşlarımla birlikte, ülkemizde yaşanan antidemokratik uygulamalara karşı çıkıyoruz. Gözaltında, faili meçhul cinayetlerde kaybedilenlerin akıbetinin ortaya çıkması için Galatasaray’da Cumartesi Anneleri ile oturuyoruz. HES, nükleer, termik santrallere, ormanların yok edilmesine, şehirlerin beton ormanına döndürülmesine, hayvanlara zulmedilmesine, kadın cinayetlerine, savaşa, kısaca bilumum haksızlıklara karşı çıkıyor, hayır diyoruz. Bu demokratik bir hak ve asıl bu yapılanlar haklara, tüm canlıların doğasına, kısaca hayata yönelik bir saldırı olduğu halde, toplumun büyük çoğunluğu tarafından tuhaf bulunan bunlar değil, bizim yaptıklarımız.
Daha doğrusu, eğer eyleminiz statü ve paraya dönüşmüyorsa, çoğunluk açısından son derece gereksiz ve saçma olarak algılanıyor. Hatta hasta olduğunuzu bile düşünüyor olabilirler. Öyle ya, senin başına gelmemiş bir haksızlık için neden eziyet görüyorsun ki?
Egemen olan, yaşamsal bir şeyimizi berbat ediyor. Mesela eğitim, mesela sağlık. Toplumsal felaketi sezen bir grup insan karşı çıkıyor, hayır diyor. Ama sesler bir araya gelene kadar olan oluyor, atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Yoksa herkes ister değil mi, eğitimde seçme özgürlüğünü mesela, ama ne gerek var ki başkasının sorunuyla dertlenmeye bunca iş güç arasında?
Bu yalnızca bize has değil, tüm dünya halkları için geçerli bir eğilim. Yoksa dünyada bu kadar zulüm, böyle kolay sürdürülebilir olmazdı herhalde. Her ülkenin nüfusunun ancak tek haneli bir rakamdaki yüzdesi tuhaf. Mesela Filistin için barış isteyen İsrail nüfusuyla, bizim savaş karşıtı hareketin nüfusu yakındır birbirine sanırım. Bu da tuhaf tabii, çünkü iyi olarak niteleyebileceğimiz insan nüfusu tuhafların çok çok üstünde. Bütün iyiler tuhaflaştığında çok önemli toplumsal dönüşümler yaşanıyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.
Kötülük bitmiyor, iyilik de. Ama kötülüğe karşı en büyük mücadeleyi iyiler değil, tuhaflar veriyor. Acı çeken insanların, hayvanların, ağaçların, suların, kısaca tüm ezilenlerin, yaşama hakkı elinden alınanların yanında olan, duyduğu her feryatla yüreği yanan tüm tuhaf arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum, çok seviyorum onları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir