Rengârenk bebekler Seferihisar’dan dünyanın dört yanına

Bu sayıda yayınlamak için taşrada kadın üreticilerin özgün girişimlerinden örnekler düşünürken fark ettim ki en yakınımdaki insanı görmemişim. Suzan Yılmaz, kendisi eşim olur, Seferihisar’a yerleştikten sonra bir uğraş olarak yapmaya başladığı bez bebekleri “Pia Bebekevi” adıyla markalaştırdı. Pazar günleri Sığacık’taki üretici pazarında açtığı tezgâhta ürünlerini satışa sunmakla başladı. Geliştirip daha geniş bir yelpazeye yaydığı ürünlerini, şimdi internet üzerinden Türkiye’nin dört yanındaki meraklılarına ulaştırıyor, yurtdışına satışını gerçekleştiriyor ve Seferihisar’da açtığımız küçük dükkânda sergiliyor. El emeğiyle ayakta durmakla kalmayıp evimizin direği olan, biraz da bu sayede taşrada dergi çıkarmak gibi fantastik işlerle uğraşabilmemi sağlayan bir kadın üreticinin hikâyesi bu.

– Ne yapıyor Pia Bebekevi, bunu anlatarak başlar mısın okuyucularımıza?
– Suzan Yılmaz: Ben bez bebekler yapıyorum. Özgün tasarımlarla, olabildiğince doğal malzemeler kullanarak… Bir de yine doğal malzemelerden ve illüstrasyonlarla süslediğim takılar ve aksesuarlar yapmaya başladım. Pia Bebekevi de tüm bunların markası gibi oldu. Pia, bildiğin gibi, kızımızın adı 🙂 Her ne yapıyorsak onun için yaptığımızdan, bu işler de onun adını taşısın dedim, öyle gidiyor işte.

– Nereden çıktı bez bebek yapmak?
– Pek çok kişi gibi biz de büyük şehrin gürültüsünden, kalabalığından, koşturmacasından, iş hayatından, günlük yaşamından bıktık ve sakin bir yere yerleşelim dedik. Bir tane hayatımız var nihayetinde. Seferihisar’a yerleştik. İlk yıl epey bir etrafı gezmekle geçti vaktimiz. Kızımız çok küçüktü o zaman ve onunla ilgilenmek gibi esaslı bir uğraşımız vardı. Ama yine de insanın her şey için zamanı oluyor böyle bir yerde. Bu zamanı bez bebek yaparak değerlendirmek ise biraz kendiliğinden gelişti. Pia’ya bir bebek almıştım. Yüzünü beğenmedim, bozdum tekrar yaptım. Bedenini değiştirdim. Sonra yakın arkadaşlarımın çocuklarına minik bez oyuncaklar yaptım. Bunu yapmaktan çok keyif aldığımı gördüm. Üstelik epeyce güzel şeyler ortaya çıkıyordu ve çok da beğeniliyordu.

– Bir ekonomik faaliyete nasıl dönüştü?
– Sığacık’ta Belediye’nin yerel üreticiler için kurduğu pazarda tezgâh açmaya başladım. Rengârenk, cıvıl cıvıl bir tezgâh oldu ve aldığım tepkiler çok motive etti. Sonra internet falan derken şimdi harıl harıl bebek yapıyorum. Dediğim gibi, ürünlerim de çeşitlendi. Küçük suluboya resimler, dekoratif ev süsleri, tablolar, taş boyamalar, takılar da var artık. Biraz iç dünyamla da ilgili sanırım, işten işe zıplıyorum, farklı şeyler denemek beni mutlu ediyor, geliştiriyor.

– Daha önce, yani Seferihisar’a gelmeden böyle bir uğraşın olmuş muydu?
– Neredeyse hiç… Güzel sanatlar eğitimim yarım kalmıştı. Özel sektörde çalışıyordum ve böyle şeylerle uğraşacak enerji kalmıyordu pek. Heykel yapmayı seviyorum, elime malzeme geçince bir şeyler yontuyordum kadar. Böyle şeylerle pek uğraşamamış olsam da, aslında İstanbul’dayken de beni mutlu edecek olanın bu olduğunu hissediyordum. Oradaki son dönemlerimizde pek düzenli olamasa da heykel atölyelerine gitmeye, zaman ayırmaya çalışıyordum. Zamansızlık, yorgunluk, insanı dibe çeken günlük dertler… Beni içime kapatan engellermiş bunlar ve burada kurtuldum onlardan. Seferihisar’a gelmemin bana çok faydası oldu yani.

– İlk başladığında bu uğraşın ekonomik bir karşılığı olmasını da planlıyor muydun peki?
– Biraz. Neticede bir emek var ve bunun karşılığını almak istiyor insan. Üstelik yaptığın ürünün satın alınması, aynı zamanda beğenilmesi ve değer görmesi de demek. O yüzden en başta da yaptığım şeyleri satmak vardı kafamda. Ama bir iş gibi görmüyordum bunu açıkçası.
Bu biraz da yapı meselesi herhalde. Memur çocuğuyum ben; ticaret, girişimcilik çok aşina olduğum, hayatımda yeri olan şeyler değil. Bir işi nasıl başlatır ve geliştirirsin, bunu şimdi tecrübe ediyor ve öğreniyorum aslında. İşin içine girdikçe, karşılığını almaya başladıkça, geliştirmeyi de hedeflemeye başlıyorsun. Bunu nasıl yapabileceğini düşünüyorsun, araştırıyorsun, etrafındaki insanlarla fikir alışverişi yapıyorsun. Bir şekilde önünü açıyor bunlar.
Yaptığım işin kendisi için de böyle. Nasıl daha iyisini yaparım, bebeklerin yüzündeki nakışlar, kıyafetleri, eklemleri nasıl daha iyi olabilir, hangi malzemeden nasıl sonuçlar alırım?.. Bunları düşünüyorum, araştırıyorum, deniyorum. Bu 3-4 yıllık uğraş benim için bir okul oldu aynı zamanda.

Suzan Yılmaz’ın Seferihisar Mandalina Şenliği’nde ödül kazanan bebeği.

– Nasıl bez bebekler bunlar, ayırt edici özellikleri ne, bundan da bahsedelim mi söz buraya gelmişken?
– Özgün tasarımlar, doğal malzemeler… Esas ayırt edici özellikleri bunlar. Kullandığım malzemelerle ilgili temel bir hassasiyetim var. Aslında bu da kendi hayatım üzerinden yaptığım seçimlerle ilgili. Ben doğal yaşama yatkınım. Özellikle Pia söz konusu olduğunda daha hassasım. Oyuncakta, gıdada, günlük hayatta kullandığımız pek çok şeyde sentetik, plastik, endüstriyel, koruyuculu şeylerden uzak durmaya çalışıyorum. Aslında kendi hayatımdaki hassasiyeti yansıtıyorum işlerime de. Pamuklu kumaşlar, dolgu malzemesi olarak da saf pamuk ya da ekoteks dediğimiz kimyasalla arındırılmamış elyaf malzemeler kullanıyorum. Organik tescilli ürünlerde kullanılan malzemeler bunlar. Bebeklerde boya kullanmıyorum. Yüzlerini nakışla yapıyorum. Saçları da doğal yün.
Çocuklarda eğitsel yönü incelikle düşünülmüş, belirli bir kuramın ve tecrübenin sonucunda ortaya çıkmış Waldorf gibi modellere has bebek ve oyuncaklar var, bunlardan esinleniyorum.

– Sevdiğin bir işi yapıyorsun ve bundan para kazanıyorsun, bu nasıl bir duygu?
– Büyük bir mutluluk ve şans tabii. İçinde yaşadığımız dünyada bu zor görünüyor ama çoğu insanın önünde böyle bir imkânın, bir potansiyelin var olduğuna inanıyorum. Kendi becerilerinin farkında olan, bunlara değer veren ve geliştirmeye çabalayan insanlar kendisine böyle bir yol açabiliyor. Ben tezgâh açtığım üretici pazarında görüyorum bu örnekleri. Ahşaptan, kumaştan inanılmaz işler çıkaran insanlar var. Merak, ilgi ve yaptığın işle mutlu olmak anahtar şeyler burada.
Tabii üretici pazarları gibi imkânların olması da çok önemli. Özellikle kadın üreticiler için bu çok değerli bir fırsat. Bana çok şey kattı mesela. Ürünlerimi sergileme, sınama, insanlarla yüz yüze gelme olanağı buluyorum orada. Bu sayede kendimi yeniliyorum, kendime ve yaptığım işlere bir şeyler katıyorum.

– Pia Bebekevi’nin geleceğiyle ilgili düşüncelerin ne, bir projen var mı?
– Dediğim gibi, projeler üzerine kafa patlatmak gibi bir şey yok hayatımda ama her zaman daha iyisini nasıl yaparım diye düşünüyorum tabii. Daha önce workshoplar düzenlemiştim örneğin, çok verimli oluyor, bunları sürdürmek istiyorum. Çocuklarla da böyle etkinlikler gerçekleştirmiştim. Bunları geliştirip Seferihisar Çocuk Belediyesi’yle bazı ücretsiz etkinlikler yapmayı düşünüyorum. Çocuklarla çalışmak da çok öğretici oluyor benim için. Onların gözüyle bakmaya çalışmak çok şey katıyor bana.
Bunların dışında festivallere katılmaya devam edeceğim. Bu tür etkinlikler yeni olanaklar çıkarıyor insanın karşısına, yeni ufuklar açıyor. Benim için bu uğraşın bir iş olarak büyümesi bu şekilde gerçekleşiyor zaten. Bir olanak çıkıyor, onu değerlendiriyorum. Biri geliyor, bebekleri beğeniyor, bir fuara davet ediyor. Orada bir başkasıyla tanışıyorum, yurtdışına göndermek için bebek istiyor. Talebi benim yetiştireceğimden fazla oluyor, kıyafetlerini çevremdeki ev kadınlarına ördürüyorum, onlara da bir katkısı oluyor. Eğer sürekliliği olan bir bağlantıysa buna göre bir iş modeli kurguluyorum. Böyle böyle gelişiyor.
Öbür türlüsü, yani iş projeleri kurgulayıp onun peşinden koşmak beni bu noktaya getiren tercihlerime ters zaten. Biz hızdan, koşuşturmadan, bir yerlere yetişme kaygısından arınmış bir yaşam için buraya geldik. Tabii ki ekonomik kaygılarımız var, yaşlanıyoruz, geleceğini düşünmemiz gereken bir çocuğumuz var. Ama kendimizi törpüleyen bir döngüye kapılmadan, basitçe yaşamaya çalışarak da olabiliyor bir şeyler.


facebook/piabebekevi 

instagram/piabebekevi