Bir süre önce Veysel Eryürek’in yazdığı öyküler güzel vesileler sonucunda elime ulaştığında bulduğum ilk fırsatta okuma ayrıcalığım oldu. Okuduklarımdan çok etkilenmiştim ve öykülerin kitap haline gelmesi ve okurlarla buluşması konusundaki görüşlerimi kendisiyle defaatle paylaştım. Zaman geçti ve ne mutlu ki ortaya “Öteki olmanın dayanılmaz senfonisi İlk Samuray” çıktı.
Arkeoloji eğitimi almış bir insanın ince ve hassas dokunuşlarıyla ortaya çıkardığı bu kitap aynı zamanda yazarın başta kendi varlığı ve insan bilinci üzerinde yapılan kazı çalışmalarının da somut ve başarılı bir sonucudur.
Kitabın yedinci sayfasında yazan ithaf cümlesi, sanırım kitabın okunmaya değer olduğunun ilk ip uçlarını vermekte:
“beni gökyüzünde bir yerden izleyerek tebessümle iftihar ettiğine inandığım eski ütü masamıza…”
Veysel Eryürek’in yazdığı iki uzun öykünün ya da iki kısa romanın geç de olsa gün yüzüne çıkması edebiyatımıza önemli bir katkıdır.
“İlk Samuray” ve “Boş Gezenin Günlüğü”nde yazar, kendine has karakterleri, kurgusu ve satır aralarındaki ince mizahıyla yeteneğin ve hayal gücünün ötesinde pek çok unsuru ustalıkla bir araya getirmiş.
Kitap çağın dayatmalarından, diğerlerine benzemediği için ötekiler evrenine sürgün edilen insan yaşamlarına yönelik “İsyan Edebiyatı”nda hak ettiği yeri bulacaktır. Karakterlerin sıra dışı labirentlerde can bulduğu “İlk Samuray” ve “Boş Gezenin Günlüğü”nü okurken, yazarın pek çok insanın iç fısıltılarından oluşan bir Ötekiler Korosu’na kulak verdiğini ve onların sesi, nefesi, kalemi olduğunu düşünebilirsiniz. Dilerim yakın gelecekte Eryürek’in yeni eserleriyle buluşacağımız günler yakındır.
Yeni bir yazar, bir ilk kitap ve İlk Samuray. Veysel Eryürek evreninden elimize alıp dokunabileceğimiz, içine dalabileceğimiz yeni bir diyar. Şimdiden tüm okurlara eğlenceli bir keşif macerası diliyorum.
Bir cevap yazın