Güneş’e doğru, adım adım…

Tarihteki ilk köle ayaklanmasının fikir lideri olan ve ilk ‘sosyalist ülke’ hayalini kuran Aristonikos’un memleketi Bergama’da tarım işçileriyle dayanışma için yeni bir kapı açıldı.
”Bakırçay havzasında hiçbir emekçi yalnız kalmayacak!” diyerek yola çıkan Tarım-Sen’in Bergama ofisi, Muğla Akbelen direnişinden İkizköylü Esra Işık ve Umut-Sen koordinatörü Başaran Aksu’nun konuşmacı olduğu etkinlikle açılış yaptı. Agrobay’ın kadın işçilerinin de katıldığı etkinlikten izlenimlerimizi Seferi Keçi okurları için kaleme aldık.

Bergamalı Aristonikos’un Güneş Ülkesi belki hiç kurulamadı ama en azından hayal edildi. Neydi bu hayal?

Bilenler için küçük bir hatırlatma; bilmeyenler için kısa bir giriş:

Tarihin ilk anti-emperyalist isyanının yaşandığı yer oldu Bergama. Bu isyanın mimarı da Kral Attalos’un üvey kardeşi olan Aristonikos’tu. Attalos’un ölmeden önce Bergama’yı Romalılar’a bağışlamasıyla gelişti olaylar. Ruh sağlığı bozuk kralın vasiyeti karşısında çılgına dönen Aristokinos, isyan başlattı. Ordusuna katılacak kölelerin özgür kalacaklarını duyurdu. Şehirdeki tüm kölelerin desteğini arkasına aldı.  Bu isyan, binlerce yıl sonra yine Batı Anadolu’da yaşanacak Şeyh Beddrettin-Börklüce Mustafa ayaklanması gibi, sömürüsüz bir toplum düzenini amaçlıyordu aslında.  İsyanın sonunda Aristonikos’un ideali ”Güneş Ülkesi” kurulamadı ama Bergama, tarihe ”Dünyada sınıf mücadelesini başlatan ilk kent” olarak adını yazdırdı. Bugün Bergamalılar Aristonikos’u, Kızıl Avlu’nun karşısında, bir elinde güneşi kucaklayan heykeli ile selamlıyor.

Milattan önce 132’de yaşanan bu isyan, bugün de farklı şartlar altında ama özü değişmeden sürüyor. Ülkenin en önemli tarım havzalarından Bakırçay’da köylüler bugün kendi topraklarında işçileştirilirken, madenlere açılan verimli tarım arazileri ölüm ve zehir saçıyor.Toprağını kaybeden köylü ve çiftçi zorunlu olarak göç yollarına düşerken; nüfus patlaması yaşanan kentlerde hayat sürdürülemez bir noktaya sürükleniyor.

Bu çağın tanığı olan bizler, kurulacak ”Güneş Ülkesi”umudumuzu yitirmeden, köleliğe isyanımızla yaşamakta ısrar ediyoruz. İşte bu ısrarı sürdürenlerden bazıları Akbelen’de ağaçlara sarılıyor; kimileri Bergama’daki seralarda insanlık dışı çalışma şartlarına itiraz ediyor.

Sera işçisi Fatma’nın dik duruşu

Bakırçay Havzası’nın en büyük domates üreticisi Agrobay Seracılık’ın eski çalışanlarından Fatma,  30’lu yaşlarında genç bir kadın. Bakırçay havzasındaki çiçek seralarından birinde ağır işçilik yapıyor. Sendikanın iletişim merkezine gelmiş çünkü anlatacakları var. ‘‘Biz Agrobay’da sendikalı diye işten çıkartıldık. Şimdi serada çalışmaya başladım. Soluk bile almadan, dizimize kadar suyun içinde çalışıyoruz. Buna rağmen orada da tehditler, aşağılamalar bitmiyor. Bir gün hakkımda bir iftira çıkarmışlar. Güya bir mühendise çelme takıp düşürmüşüm. Müdürün odasına çağırdılar. Güvenlik memuru da orada. Hepsi birden üstüme geliyor. Kanıt gösterin dedim, nerede çelme takmışım. Kameralarınız var, kontrol edin. Varsa bir hatam verin tazminatımı gideyim. Ben dik durunca korktu patron. Agrobay’ın nasıl rezil olduğunu hatırladı herhalde. Çekindi. Atamadı işten beni”.

Agrobay işçisi Şehriban: Hep çalıştık, hep ezildik

Bir başka sera işçisi Şehriban anlatıyor; ‘’14 sene oldu serada çalışıyorum. Biz hep çalıştık, hep ezildik. Fakir fukara kesimiyiz, köle diye bakıyorlar bize. İşe giderken saat gecenin 01.00’i. Polis durdurdu arabayı, taşıma belgesi soruyor. Belge yoksa ceza yazıyor. Bizi bir gece yolun ortasında, gecenin karanlığında öylecek bıraktılar. Köleyiz ya. Eve nasıl döneceğiz kimin umurunda? Herkesin derdi var, geçim sıkıntısı var. Benim de sağlık sorunları olan bir torunum var, onun için çalışmak zorundayım”.

Esra Işık: Dayanışmanın yollarını büyüteceğiz

İkizköylü direnişçi Esra Işık alıyor sözü. Açılış etkinliğine katılanlar, Esra’nın ”Toprağımızın ve Emeğimizin Gaspına Karşı Mücadeleler Nasıl Filizleniyor?” başlıklı konuşmasını dinliyor. Akbelen direnişinin aslında 1980’lerde Kemerköy ve Yeniköy termik santrallerinin kurulmasıyla başlayan bir sürecin sonucu olduğunu anlatıyor Esra.

Madenler yoluyla sermayenin köylülerin tarım arazilerine çöktüğünü, köylünün mülksüzleştirildiğini ve  topraklarından göçe zorlandığını söylüyor. Bugüne dek bölge genelinde sekiz köyün maden şirketleri tarafından yok edildiğine dikkat çekiyor ve diyor ki orada bulunanlara; ” Siz bugün Akbelen’i biliyorsunuz ama bölge halkı Akbelen’e gelene kadar onlarca acı biriktirdi”.

”Bugün Milas’ta iki önemli sermaye grubu var” diye devam ediyor Esra: ”Maden şirketleri ve balık işletmeleri. Burada, Bergama’da seracılık nasıl dev bir endüstri haline geldiyse Milas’ta da bu şirketler parsayı bölüşüyor. Her durumda olan işçileştirilen köylüye oluyor. Emeğimize, toprağımıza, hayatımıza çöküyorlar. Akbelen’den Bergama’ya dayanışmanın yollarını aramak ve büyütmek zorundayız”.

İkizköy Akbelen direnişçisi Esra Işık ve Umut-Sen koordinatörü Başaran Aksu.

Başaran Aksu: Güçlülerin yasaya ihtiyacı yok

Bağımsız Maden İşçileri Sendikası örgütlenme uzmanı ve Umut -Sen Koordinatörü Başaran Aksu ise Türkiye’de cemaatlerden holdinglere, siyasi partilerden kimi sendikal yapılara ortak rıza ile inşa edilmiş olan hegemonik yapıdan bahsediyor. Bu yapının esas olarak büyük sermayenin çıkarlarını koruyup gözettiğine dikkat çekiyor. Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümeti sisteminin de holdingçi yapının eseri olduğunu vurgulayan Aksu, güç ve sermaye ilişkisinin ülke genelinde ve yerellerde kurduğu oligarşik ilişkiler ağına dair gözlemlerini aktarıyor.

Şöyle anlatıyor Aksu; ”Devlet-yurttaş ilişkisinin gelişimine bakalım. Eskiden yurttaş devletle askere giderken veya bazı resmi işler nedeniyle karşılaşırdı. Şimdi devlet, jandarmasıyla, kaymakamıyla, valisiyle, polisiyle her yerde yurttaşın karşısına dikiliyor. Maden sahalarında, seralarda, organize sanayi bölgelerinde…Çünkü sermayenin çıkarlarını korumak adına büyük bir ittifak var ortada. En ufak bir itirazda, en ufak bir direnişte tüm gücüyle karşımızda. Bugün mülkiyet hakkının kutsallığı sermayenin çıkarına göre belirleniyor. O nedenle güçlülerin yasaya ihtiyacı yok artık. Ama vatandaş yasayı kullanmak istediğinde, ya işten atılıyor ya şiddetle bastırılıyor. Cemaatlerinden siyasi partilerine, holding patronlarından kimi sendika yönetimlerine , farklı aktörleriyle oligarşik ilişkiler ağının beslendiği bir düzen bu. Ancak bu rejim artık çalışmıyor çünkü artık rıza üretemiyor”.

Tarım-Sen’in genç başkanı Umut Kocagöz ise, özellikle küçük üreticinin son 25 yılda adım adım iflasa sürüklendiğine dikkat çekiyor. ”Tarımda bugün yaşadığımız krizin asli yaratıcısı da küresel piyasa ile eklemlenmiş, öncelikleri ve ihtiyaçları küresel sermayenin, holdinglerin çıkarlarıyla tariflenmiş bir tarım politikası” diyen Kocagöz, tam da bu nedenle; başta tarım işçileri olmak üzere hak gasbına uğrayan her kesimden işçinin, çiftçinin ve köylünün yanında olmak için Bergama’da yeni bir yola çıktıklarını belirtiyor.

Öyleyse, Aristonikos’a selamla Güneş’e doğru, adım adım…

Bir cevap yazın