Toprak Ayaklanmaları’ndan Léna Lazare ve Martin Fraysee ile söyleşi: “İttifaklarımızı, bizi en az bekledikleri alanlarda inşa etmeye çalışıyoruz”

Söyleşi: Léa Dang
Fransızcadan çeviren: Can Sakaryalı

Okuyacağınız söyleşi, Socialter dergisinin Haziran 2025 tarihli 19 no’lu özel sayısında “Direnişteki Bölgeler: Mücadeleden zafere” (“Territoires en résistance : De la lutte à la victoire”) başlığıyla yayımlandı. Söyleşiyi Türkçeye çevirip yayımlamamıza izin veren Socialter dergisine dayanışma duygularımızla teşekkür ediyoruz.

Solda Léna Lazare, sağda Martin Fraysee. Fotoğraf : Iorgis Matyassy.

Doğrudan kitle eylemlerini ve kapitalist sistemden açıkça kopuş anlamına gelecek mücadeleleri öne çıkaran Toprak Ayaklanmaları1, 2021’den bu yana ekoloji hareketini köklü bir şekilde dönüştürdü. Mücadele çizgileri açık: “Toprağın betonlaştırılmasına ve toprakla suyun gaspına karşı kendimizi savunmak”. Bu amaç için toprak işgalinden ekokırıma yol açan sanayilerin “silahsızlandırılmasına” kadar uzanan eylemler ve ekoloji çevrelerinin ötesinde ittifaklar kurmak gibi birçok taktik geliştiriyorlar. Socialter’e konuşan aktivistler Léna Lazare ve Martin Fraysse, 2023’teki mega su havzalarına karşı eylemler ve yine aynı yıl hareketin tasfiye edilmesine yönelik girişimlerden, yakın zamandaki aşırı sağ ve askeri sanayi karşıtı kampanyalara kadar hareketin gelişimi üzerine değerlendirmelerde bulundu.

– Toprak Ayaklanmaları, ortaya çıktığı 2021’de siyasi arenada ciddi ses getirdi. Geriye dönüp baktığınızda, sizce Fransa’daki ekoloji politikası alanını nasıl dönüştürdüler?

Léna Lazare: Pandemi sırasında iklim hareketi ve yerel mücadelelerden gelmiş bir grup insan olarak durum değerlendirmesi yaptık ve ne yapmamız gerektiği üzerine düşündük. Toprak Ayaklanmaları ile birlikte Lafarge ya da Bayer-Monsanto gibi ekokırım yapan ulusal ve çokuluslu şirketlere karşı önce yerel mücadelelerden başlayacak bir strateji üzerine kafa yorduk. Ve ilk kampanyalarımızdan itibaren “silahsızlandırma2” kavramını ortaya koyarak doğrudan kitle eylemlerini ön plana çıkaran pratikleri destekledik.

Toprak Ayaklanmaları’nın diğer büyük katkısı kırsal kesimle kurulan bağdır. Yerel mücadeleler tarihinde köylülerle bağ hep var olmuşsa da iklim hareketinde bu ilişki uzun zamandır göz ardı edilmiştir. Tarım kesimine yönelen bu yaklaşım yenidir ve bizim için gerçekten çok önemlidir.

Martin Fraysse: İzlediğimiz yol, toprağın yapaylaştırılmasına, betona ve endüstriyel tarıma karşı mücadele ederek ekolojiyi yeniden toprakla buluşturmak.3 Küresel ısınma hakkındaki çoğu kez soyut veya fazlasıyla teorik olarak değerlendirilen tartışmaların aksine, bu mücadeleler iklim krizi karşısında sorumluları net olarak tespit etmemizi sağlıyor: Toprağa el koyanların kim olduğunu biliyoruz. Bu somut boyut, bizim işleyişimizde merkezi konumda. Zehirli altyapıları etkisiz hale getirmek ve ekoloji mücadelelerini yerele taşımak istiyoruz, bu da eylemle mümkün olabiliyor. Sadece dört yıl gibi bir süre içerisinde varsayımlar oluşturma ve deneme sürecinden, ulusal ölçekte bir hareketin doğuşuna tanıklık ettik.

Meşru bir karşı şiddet eylemi olarak “silahsızlandırma”

– Toprak Ayaklanmaları tarafından Gennevilliers köprüsü çimento santrali işgali veya Deux-Sèvres’te mega su havzalarına karşı eylemler sırasında “silahsızlandırma” ismiyle tanımladığınız sabotaj pratiği kullanıldı. Bu yaklaşım, ekofeminist Françoise d’Eaubonne’nin şekillendirdiği “karşı-şiddet” kavramı içinde nasıl konumlanıyor?

M. F. Zehirli bir altyapıyı silahsızlandırmak, onu geçici olarak zarar veremez hale getirmektir. Silahsızlandırmadan söz etmemizin sebebi zararlı altyapıların, canlı hayatına karşı kullanılan silahlar olmasındandır. Her ne kadar köklü bir aktivizm geleneği, sabotajı bir mücadele yöntemi olarak savunsa da konuyu bu şekilde formüle etmek bizim için önem arz ediyor.

L. L. Françoise d’Eaubonne’a atıfta bulunduğunuz için teşekkür ederim, çünkü mücadele tarihimizi hatırlamak önemli. Gerçekten de Françoise’nınkine benzer bir çıkış noktamız var. Karşı-şiddet kavramı şu fikri savunur: Bazı bölgelerde belli bir şiddet biçimini benimsiyorsak, tüm eylemlerimiz çok daha geniş kapsamlı, sistematik bir şiddetle başa çıkmak içindir ki hiçbir şey yapmazsak bu sistematik şiddet hepimizi mahkûm edecektir.4 Dolayısıyla, “karşı-şiddet” ifadesinde olduğu gibi, “silahsızlandırma” terimi de bizi suçlu gösteren söylemleri tersine çevirmeye imkân tanır.

Toprak Ayaklanmaları’nın Deux-Sèvres’te mega su havzalarına karşı eylemlerinden.

Siyasi baskıya rağmen hareket büyüyor

– Sainte-Soline mega su havzasına karşı yapılan eylemlere geniş çaplı katılım olduktan sonra 25 Mart 2023’te hareket çok güçlü siyasi bir baskıya maruz kaldı. Bu baskının, Toprak Ayaklanması hareketinin varoluşu üzerinde ciddi bir etkisi oldu mu?

L. L. Bu baskı sonrasında bir gerileme olmadı. Hareketi tasfiye etme teşebbüsü aslında harekete kendini yakın hisseden herkesin görünür olmasına ve yerel komitelerin daha hızlı oluşmasına yol açtı. Üye olma şartı aramadığımız için bugün kaç kişi olduğumuzu tam olarak söyleyemiyoruz. Tasfiye etme teşebbüsüne karşı protestolara 150 bin kişi5 katıldı ve bugün Fransa topraklarında yüzden fazla yerel komitenin aktif olarak var olduğunu biliyoruz.

Ayrıca diğer ülkelerde kardeş dinamikler de boy gösterdi: Katalonya’da Toprak İsyanları (les Revoltes de la Tierra), Belçika ve Kanada’da Nehir Ayaklanmaları (les Soulèvements du Fleuve), İsviçre’de Toprağın Ayak Sesi hareketi (le Mouvement Grondements des terres).

Çok yönlü dayanışma hareketi besliyor

M. F. Hareketin çevresinde birçok inisiyatif de var: Ayaklanma Ambarları (les Greniers des Soulèvements) eylemler sırasında faaliyet gösteren aşevlerinin yiyeceklerini üretiyor; bir şarap üreticileri birliği olan Ayaklanma Mahzenleri (les Caves des Soulèvements) hareket için şarap satıyor; Toprak İnşacıları (les Bâtisseurs des terres) daha az betonla nasıl konut inşa edilebilir sorusuna kafa yoruyor. Tüm bu dinamikler, Toprak Ayaklanmaları hareketini besliyor ve zenginleştiriyor.

– Sainte-Soline eylemleri veya A69 otoyoluna karşı eylemler sırasında karşılaşılan polis şiddeti, orada bulunan aktivistlerin hem bedenlerinde hem zihinlerinde kalıcı izler bıraktı. Toprak Ayaklanmaları bu geçmiş mücadelelerin yaralarını nasıl sarıyor ve gelecekte olabilecek olanları nasıl öngörüyor?

L. L. Sainte-Soline’de oluşan travmadan sonra, eylemlerde daha iyi bir şekilde yapılanma isteği kendini gösterdi. 2024 yılında Su Köyü’nde6 (Village de l’eau) Alman hareket Ende Gelände’den ilham alan eğitimler düzenledik. Bu hareket, 2015’ten beri Almanya’da kömür madenlerine karşı gerçekleştirdiği geniş çaplı eylemlerle biliniyor. Hareketin gösterileri sırasında katılımcılar, kortejler içinde belirli roller üstlenen özerk birimlere -bu birimlere finger deniyordu- ayrılmıştı. Rheinland’daki Garzweiler açık linyit madenini 5.000 kişilik bir grupla işgal etmeden önce, bir haftalık eğitim programı uygulamışlardı. 30.000 kişi olduğumuz Sainte-Soline’de ise eylem sürerken koordine olmak gerçekten zorlayıcı oldu.

Aşevleri, çocuklara göz kulak olan gönüllüler ya da hukuki bilgilendirmeyi üstlenen ekipler olmasaydı, hiçbir şey işlemezdi.  Bütün bu lojistik; dayanıklı, yaygın bir ağ gibi işleyen ve pek çok darbeye dayanabilecek sağlam bir temel oluşturuyor.

M. F. A69 otoyoluna karşı mücadelenin7 aktivistleriyle, gerçek bir değerlendirme kültürü inşa etme çabasındayız. Her eylemden sonra, yaşadıklarımızı birlikte değerlendirmek üzere bir tarih belirliyoruz ve bu toplantıyı genellikle eylemden iki hafta sonra yapıyoruz. Eylemlilik sürecinde yaşanan polis şiddetinin ardından aktivistler, gönüllü psikologlar tarafından yönetilen bir psikolojik destek birimi de kurdular. Eylemler sırasında ve sonrasında insanlara nasıl korunacaklarına dair tavsiyeler vermekten ve avukatlarla bağlantı kurmaktan sorumlu gruplar da bulunuyordu.

L. L. Bana kalırsa her yeni eylemde işler daha da iyiye gidiyor! Artık, çocuk bakım ekipleri de ulusal bir ağ olarak mevcut. Kamplarda sistematik baskılar8 üzerine izleme süreçleri de kurduk. Bu örgütlenmeyi detaylandırmak için aktivistler çok sık bir araya geliyor. Yeni katılan insanların eylemler sırasında yalnız olmadıklarını fark etmeleri için arkada bulunan destek alanı hakkında küçük kitapçıklar dağıtıyoruz.

M. F. Geneviève Azam’ın, benim çok beğendiğim bir sözü var: “Ön üs ile arka üs aynı şeydir”. Aşevleri, çocuklara göz kulak olan gönüllüler ya da hukuki bilgilendirme yapan ekipler olmasaydı, hiçbir şey işlemezdi.  Bütün bu lojistik, bir ağ gibi işleyen ve pek çok darbeye dayanabilecek sağlam bir temel oluşturuyor. Elbette bu mükemmel olmasa da hareketimizi sürdürülebilir kılmaktadır.

A69 Otoyolu projesine karşı düzenlenen protesto gösterilerine binlerce çevreci aktivist katıldı.

Sökülme: Doğayı tahrip eden endüstri zincirinin parçalanması

– Geçen sene çıkan manifestonuz Premières secousses’ta9, politik perspektif olarak “sökülme”yi öne çıkarıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Sökülme, silahsızlandırmadan nasıl ayrılıyor?

M. F. Sökülme, silahsızlandırmanın ardından gelen evredir. Bu evre öncelikle beton ya da endüstriyel tarım gibi farklı alanların analizinden ve bazı toprakları yaşanamaz kılan zincirin halkalarını tespitten oluşmakta. Araştırma, bu zinciri nasıl işlevsiz kılabileceğimizi anlamamızı ve onun yerine neyi koyabileceğimizi tasarlamamızı sağlıyor. Örneğin, Toprak Ayaklanmalarında sulama havzaları üzerine yoğunlaştık.

Sulama havzası nedir? Yeraltı suyunu çeken ve nehirlerden köylere kadar akan suyu çalan bir mekanizma. Eylemlerimiz bu havzaları ortadan kaldırmayı amaçlıyor -örneğin, üzerindeki koruyucu örtüyü kaldırarak- ki su tekrar toprağa kavuşabilsin. Ancak sorunun kökenini anlamak için, daha derine inmeliyiz. Niçin bu havzalar var? Temel olarak, yazın suya çok ihtiyaç duyan tropikal bir bitki olan mısır tarlalarını sulamak için. Bu mısırın kendisi zaten çoğu kez ihracata ya da endüstriyel hayvancılıkta hayvanları beslemeye yönelik olup hammadde spekülasyonuna tâbi bir sistemde yer almaktadır.

Her geçen gün “karbofaşizm”den söz ediyorsak bu, faşizm ile hammadde çıkarma ekonomisinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğindendir. Buna şimdi itiraz etmezsek, on yıl içinde uğruna mücadele edilecek bir çevre kalıp kalmayacağını kim bilebilir?

L. L. İşte bu noktada somut eylem -engelleme, silahsızlandırma ya da işgal- ile varoluşumuzun maddi koşullarını yeniden sahiplenme üzerine düşünme birleşiyor. Bir alanda sökülmeyi tam anlamıyla gerçekleştirmek için hem atak halinde olmak hem de tahayyül ettiğimiz toplumu bugünden itibaren inşa etmemiz gerek. Bu, görevimizin ne denli zahmetli olduğunun farkında olarak ulaşmaya çalıştığımız bir hedef. Sökülme, kendimizi anlık ve çarpıcı eylemlerle sınırlamamamıza olanak tanıyan uzun vadeli bir strateji.

Bir mega su havzasını silahsızlandırmanın çok güçlü etkileri olsa da bu altyapıların tamamen terkedilmesini sağlamak için koordine olmamız, eylemlerimizi çoğullaştırmamız ve alternatifler önermeye devam etmemiz gerekiyor. Bu da köylülerle, hatta endüstriyel tarım sektöründe çalışmış, bu sektörün zararlarının bilincinde olan eski işçilerle ittifak kurmaktan geçiyor.

Adil geçiş ve ekoloji mücadelesi için işçilerle dayanışma

– Grev alanlarına giderek işçi kesimiyle de bağ kurmaya çalışıyorsunuz. Bu ittifakın başlangıcını ve şu an ne durumda olduğunu anlatabilir misiniz?

L. L. Sendikalarla bağımız her zaman vardı. Toprak Ayaklanmaları başlangıcından beri Çiftçi Konfederasyonu10 ile ittifak halindedir ve mega su havzalarına karşı eylemler başından itibaren CGT11 ve Solidaires12 ile birlik halinde yürütüldü. Bir yıldan beri bizi en az bekledikleri noktalarda ittifak kurmakta daha aktif olmaya çalışıyoruz, bunun için grev nöbetindeki Michelin ve lojistik şirketi Geodis ücretli çalışanlarıyla köylülerin ürettiği ürünleri paylaştık.

İşte böyle mekanlarda ilişkilerimizi kuruyoruz. Ücretli çalışanlarla konuşmalarımız, bir sektörün sökülmesi konusundaki düşüncelerimizi, sorularımızı besliyor. Kendi şirketlerinde güç sahibi olmaları için işçilerle nasıl ittifak kurabiliriz? Nasıl yapalım ki ekoloji mücadelesi ve işçilerin kurtuluşu arasında bir seçim yapma zorunluluğumuz olmasın?

Siyasi baskılara karşı Çiftçi Örgütleri Toprak Ayaklanmaları’yla dayanışma eylemleri yaptı.

M. F. Ekoloji mücadelesi verenler ve işçiler arasındaki karikatür haline getirilmiş zıtlık, bu hareketler arası dayanışmayı bozmayı amaçlar ama aslında herkes aynı şeyi istemekte: çocuklarını besleyebilmek, çalışmaktan tükenmiş hale gelmemek, kirli bir çevrede yaşamamak.

Bir çimento fabrikası ya da rafineri işçileri, kirlilik yaratan bir sektörde çalıştıklarının ve daha iyisinin yapılması gerektiğinin bilincindeler. Fabrikalarının geleceğine kendilerinin karar vermesine niçin izin vermiyoruz?

L. L. Ayrıca sökülmenin, bir yerden bir yere taşınma ya da sanayiden arındırılma olmadığını hatırlatmak isteriz. Bu endüstrilerin geleceği, bölgelerinin sakinleri ile çalışanlar arasındaki tartışmaların ürünü olmalıdır. Bu sebepledir ki, kirliliğe sebebiyet veren endüstrilerde çalışan ve her şeyden önce bir işe sahip olmak isteyen işçilere destek vermeye devam edeceğiz. Tıpkı sendikacıların bizim eylemlerimize gelmeyi sürdürecekleri gibi. Bundan sonrası için tarım endüstrisi çalışanlarıyla ittifaklar kurmayı yürekten istiyoruz. Çünkü çiftçiler giderek azalırken, güvencesiz koşullarda çalışan, çoğu sendikasız ve pek çok kimyasal maddeye maruz kalan tarım işçilerinin sayısı artmakta.

– Sökülmeyi niçin öncelikli olarak tarıma dayalı sanayi sektöründe hedefliyorsunuz?

L. L. Çiftçiler olmadan ekolojik bir dünyanın olmasının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Ne var ki, çiftçi sınıfı yok olmak üzere. Endüstriyel tarım kompleksinden söz ettiğimizde hedefimiz tarıma dayalı sanayi burjuvazisi yani Avril çokuluslu şirketinin (Lesieur ve Puget markaları vb.) yöneticisi ve FNSEA başkanı Arnaud Rousseau gibi liderler. Bize göre tarımda yönetici konumda olanlar onlar, geleneksel olarak yerleşik çiftçi komşularımız değil. Hedefimizde ne tek tek bireyler ne de yalnız başına duran çiftlikler var; biz en üstte çokuluslu şirket yöneticileri ve en altta ücretli tarım çalışanlarının olduğu hiyerarşik bir sistemin tamamını hedefliyoruz.

Endüstriyel tarım kompleksini hedeflemek bize aynı zamanda geçimlik ekonomisi meselesini de gündeme getirme fırsatı veriyor. Bir çiftçi olarak grev nöbetlerini sürdürmede bizim bir rolümüz olduğu görüşündeyim. Kendi besinimizi üretmezsek uzun vadede ayakta kalamayız. Dolayısıyla, endüstriyel tarım kompleksine karşı ilerlemenin ikili bir etkisi var: bir yandan, mevcut ekolojik yıkımda büyük payı olan endüstrilere karşı atak biçimde mücadele etmek, diğer yandan ise özerkliğimiz güçlendirmek.

M. F. Köyden kente olan büyük göç sırasında, kente yerleşmiş işçilerin ikinci kuşağı, kırsaldaki aile üyeleriyle bağlarını sürdürüyordu. Bu bağ, grev nöbetlerinin sürmesini sağladı, işçi hareketinin güçlenmesi ve bağımsızlığına katkıda bulundu, böylece maaşları olmadığında dahi beslenmeyi sağlamak için ailelerine güvenebiliyorlardı. Tarımın endüstriyelleşmesi sadece kentler ve köyler arasındaki bu bağları ortadan kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda insanların geçimlerini sağlama kapasitesiyle olan bağlarını kopardı.

Toprakla yeniden ilişkilenmek

– Léna, Toprak Ayaklanmaları aktivistleri arasında bugün senin gibi mücadelesini gündelik yaşama aktararak tarımla ilgili bir projeye dahil olanlar çok mu?

L. L. Tarım dünyasının uzağındaki insanlar –ki bugün Fransız nüfusunun çoğunluğu böyledir– eylemliliklerimiz sayesinde bu konularla yeniden ilişki kurmaya başladı. Toprak Ayaklanmaları hareketi içinde giderek daha fazla genç çevreci aktivist, çiftçiliğe atılmaya karar veriyor. Bu birçok kişide bu meslek için tutkuyu doğurdu, yol her ne kadar engellerle dolu olsa da! Mücadele arkadaşlarımızdan bazıları artık daha az görünür durumda çünkü tarımsal yaşam için yerleşme aşamasındalar.

Kendi açımdan söyleyecek olursam, son iki yıldır tarımsal hayata geçme sürecim sürüyor. Ocak ayında resmen “topraktan üreten” biri olacağım. Şu an hâlen daha iki statü arasındayım: Bir yandan kendi çiftliğimi edinmeye çalışıyorum, bir yandan da bir çiftçi kooperatifinde tarımsal bir faaliyet başlattım. Aynı zamanda aktivist yaşantımla uyumlu bir uzmanlık alanı seçtim: tahıllar ve baklagiller yetiştirirken kendimi daha rahat organize edebiliyorum ve arada bir toplantılara katılmak için bir günümü boşaltabiliyorum.

– Hareket içinde sizin teorik pusulanızı etkileyen benzer adanmışlıklar var mı?

M. F. Bence, Toprak Ayaklanmaları’na katılan her kişi kendi deneyimini katkı olarak sunuyor. Kişisel olarak kendimi en yakın hissettiğim akım, bir çeşit queer ekofeminizm. Bu akımın Toprak Ayaklanmaları’na ve daha geniş anlamda ekoloji siyasetine katkısı, köyün ortasında kilise, tarlada baba ve evde çocuk büyüten anne gibi arketiplere dayanan bir köye dönüş idealleştirmesini reddetmesidir. Bizim için toprak, aile veya topluluk kavramları çok daha çeşitli ve çok boyutludur.

Soldaki afiş: “Bolloré ve onun dünyasına karşı feminist filoya katılın!” Sağdaki afiş: “Gerici milyarder Pierre-Édouard Stérin’in ‘ortak iyilik’ adına yaptığı geceleri durduralım!”

Bir toprak alanının tanımı, orada yaşayan ve orayı yaşatan insanlara aittir. Alpes-Maritimes’teki Roya Vadisi sakinleri bunun önemli bir örneği. Uzun zamandan beri göç eden insanlara ev sahipliği yapıyorlar ve misafirperverlik kimliklerinin bir parçası haline gelmiştir. Onların vadileri yalnızca idari bir sınır değildir.

Doğanın özcü bir yaklaşımla ele alınmasına da güçlü biçimde karşı çıkıyoruz. Doğa ne ikili ne heteroseksüel yapıdadır; doğa zengindir ve çok çeşitlidir. Ekolojik yıkıma karşı gerçek kurtuluş, ataerkil ve faşizan bir yapıya bürünürse bu gerçek anlamda bir kurtuluş olmaz. Bu bakımdan, Toprak Ayaklanmaları hareketi içine queer değerlerin nüfuz etmesi bir güçtür: Bu sayede ekoloji, her türlü tahakküme karşı verilen mücadeleyle birleşir ve aynı anda hem otoriterliğe hem de ataerkil normlara karşı direniş ve dayanışma formlarını hayal etmek mümkün hale gelir.

Başka alanlardaki mücadeleyle dayanışma

– Toprak Ayaklanmaları’nın mücadele alanları gerçekten de genişledi: antifaşizm, militarizme karşı koalisyon, Filistin’i destekleyen antikolonyal mücadele… Birçok alanda var olmak ne sağlıyor? Güçlerinizin bölünmesinden korkmuyor musunuz?

L. L. Diğer organizasyonlarla birlikte yapılan ortak mücadeleler bunlar. Bize, enerjimizi katmak düşüyor, tabii ki bu da güçlerimizin yorulması gibi soruları gündeme getirir. Ancak, faşizm tehdidi veya Filistin’deki soykırımı göz önüne alırsak… Yalnızca Lafarge gibi şirketlere ya da mega su havzalarına karşı eylemlerle yetinirsek sabahları kalktığımızda tuhaf hissederiz. Şu an için diyebiliriz ki, bir ittifaka katılmaya yönelik kolektif bir istek kendini gösterdiğinde buna katılıyoruz.

Silahlanmaya karşı kendimizi öne çıkarmamızın sebepleri çeşitli: mahallelerdeki polis şiddeti ve Sarı Yelekler gibi ya da Sainte-Soline’deki sosyal hareketler esnasında, polis şiddetine karşı bir şey söylememiz mecbur hale geldi. Filistin’e destek veren birçok dernekle taleplerimizin örtüştüğü ortaya çıktı. Mücadelelerin bu şekilde örtüşmesi, diğerlerinin pratiklerini öğrenmemizi sağladı. Eğer Toprak Ayaklanmaları bu kadar geniş bir yankı uyandırdıysa bu, hareketin yaratıcı olmasıyla ilgisidir.

M. F. Ayrıca bunun haklı bir karşılık olduğunu düşünüyoruz, çünkü ihtiyacımız olduğunda birçok dernek bize yardım eli uzattı. Üstüne üstlük, bir savaştan daha ekoloji karşıtı ne olabilir? Hiçbir şey. Faşizmden daha ekoloji karşıtı ne olabilir? Yine hiçbir şey! Tüm dünyada, gezegenin büyük finansal çıkarlarıyla bağlantılı olarak faşist cephe ilerliyor. Her geçen gün “karbofaşizm”den söz ediyorsak bu, faşizm ile hammadde çıkarma ekonomisinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğindendir. Buna şimdi itiraz etmezsek, on yıl içinde uğruna mücadele edilecek bir çevre kalıp kalmayacağını kim bilebilir? Mücadele alanlarını arttırmak mücadeleyi daha sağlam hale getirmek demektir. Bu aynı zamanda umut etmeyi de mümkün kılar. Faşist tehdit geldiği zaman herkes kendi köşesinde kalmamış olur.


Martin Fraysse: 2023’te katıldığı Toprak Ayaklanmaları hareketinin aktif üyelerinden biri. Ekolojik hayvancılık yapan bir çiftçinin oğlu olarak 2014’ten beri Çiftçi Konfederasyonuyla mücadelelere katıldı. Başlangıçta A69 otoyoluna karşıtı protestolar ve kadınlar ile LGBT azınlıkların haklarını savunan mücadelelerden gelen Fraysse, Toprak Ayaklanması’nın iletişim komisyonunda görevlidir ve burada özellikle doğanın yapaylaştırılmasıyla ilgili konularla ilgileniyor. Buna paralel olarak Premières secousses (La fabrique, 2024) manifestosunun ortak okumaları yoluyla bakım, feminizm ve hareketin teorik temelleri konularında eğitimler yürütüyor.

Léna Lazare: Calais’de 1998 yılında doğan Léna Lazare, kurulduğu 2021’den beri Toprak Ayaklanmaları’nda aktivisttir. 2018’de mevcut ekoloji anlayışından bir kopuşu ifade eden Ekolojik İtaatsizlik ve ardından Ekolojik İtaatsizlik Paris hareketlerini kurdu. Ertesi sene, Fransa’da iklim gevlerinin öncüsü olan Youth for Climate France kolektifinin kurulmasına katıldı. Notre-Dame-des-Landes ZAD’daki çiftçilerle tanıştıktan sonra agroekoloji alanında kendini yetiştirmek için Sorbonne’daki fizik eğitimini bıraktı. O tarihten itibaren Normandiya’daki Orne bölgesine yerleşti ve orada ekmek ve miso üretmek amacıyla baklagiller ve tahıllar yetiştireceği bir çiftlik devraldı.


Dipnotlar
  1. Bağımsız bir kolektif olan Toprak Ayaklanmaları (Les Soulèvements de la Terre), dört yıl önce Notre-Dame-des-Landes ZAD alanında düzenlenen “Toprak Kurultayları” sırasında kuruldu. Mega su havzalarına, çimento şirketi Lafarge’a ve milyarder Bolloré imparatorluğuna karşı birçok eylem düzenledi. Ulusal bir kurul ve kendi bölgelerinde özerk eylemler düzenleme özgürlüğüne sahip yüzün üzerinde yerel komiteden oluşmaktadır. Altı ayda bir yapılan toplantılarda tüm destekçiler bir araya gelerek yapacakları çalışmalar üzerine birlikte karar verirler. ↩︎
  2. Silahsızlandırma” terimi ilk kez, çimento üreticisi Lafarge şirketine yönelik tepkiler sonrasında Yok Oluş İsyanı (Extinction Rebellion, iklim krizine dikkat çeken eylemler yapan bir hareket, ç.n.) ve Toprak Ayaklanmaları tarafından 29 Mart 2021’de ortaya atıldı. “Sabotaj” kelimesi yerine tercih edilen “silahsızlandırma” zararlı bir işletmeyi etkisiz hale getirmek bir meşru müdafaa eylemi içerir. ↩︎
  3. « Faire atterrir l’écologie : pour une lutte terre à terre » dans Les Soulèvements de la Terre, Premières secousses, La fabrique, 2024. ( “ Ekolojiyi somut dünyayla buluşturmak: toprak toprağa mücadele”, Toprak Ayaklanmaları bölümü, Premières secousses, La fabrique, 2024.) ↩︎
  4. « Çatışmanın Paradoksları » Premières secousses, age. ↩︎
  5. Tasfiye girişimi sırasında “Biz Toprak Ayaklanmalarıyız” adı verilen dilekçeden bu yana ↩︎
  6. Toprak Ayaklanmaları ve Bassines non merci derneğinin öncülüğünde, Su Köyü (Village de l’eau), Temmuz 2024’te Melle (Deux-Sèvres) şehrinde ekoloji aktivistleri, köylüleri ve sendikacıları bir araya getirdi. Amaç fikir alışverişi yapmak ve kolektif doğrudan eylem konusunda kendilerini eğitmekti. ↩︎
  7. A69 otoyoluna karşı yapılan gösteriler güvenlik güçleriyle tekrar eden çatışmalara ve göstericilerin alandan şiddetle çıkarılmasına yol açmıştı. ↩︎
  8. Örneğin, cinsiyetçi ve cinsel şiddet, ırkçılık, engelli ayrımcılığı… ↩︎
  9. “İlk Sarsıntılar” olarak çevirilebilir. –ç.n. ↩︎
  10. Confédération paysanne, 20. yüzyıl sonlarında Fransa’da kurulan ve küçük ölçekli çiftçilerin haklarını, gıda egemenliğini ve çevresel etik kavramları savunan sosyal hareket ve sendikal yapı. ↩︎
  11. Confédération Generale du Travail (CGT), 1895’te kurulmuştur ve Fransa’nın en eski ve en büyük işçi sendikalarından biridir. ↩︎
  12. Tam adıyla Union Syndicale Solidaires; Fransa’da bağımsız, dayanışmacı ve tabandan örgütlenen sendikalar konfederasyonudur. ↩︎
Paylaşmak için: